ABD-İsrail’in Gazze Ültimatomu: Filistin’in Geleceğinde Ne Var?

ABD Başkanı Trump, Gazze’deki katliamın gölgesinde son günlerde iki kritik görüşme yaptı. İlkinde, 23 Eylül’de BM Genel Kurulu marjında New York’a gelen Müslüman çoğunluklu bazı ülkelerin liderleri ve dışişleri bakanlarıyla biraraya geldi. İkinci görüşmede ise 29 Eylül günü İsrail Başbakanı Netanyahu ile Beyaz Saray’da görüştü. Filistin’in kaderinin belirleneceği bu görüşmelerde, Filistin’i temsilen herhangi bir Filistinli yetkili yoktu. Hatta Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın BM toplantılarına katılmak üzere ABD’ye gelmesi için vize dahi verilmedi.

Bu şartlarda Trump bir Gazze planı açıkladı, ancak ne Gazze’yi fiilen yöneten Hamas ne de Batı Şeria ve Kudüs’teki Filistin yönetiminin bu metinden haberi oldu. Trump ile Netanyahu arasında son şekli verilen plan için, 23 Eylül’deki görüşmede Müslüman çoğunluklu liderlerin onayının alındığı basına yansıdı. Nitekim sonraki gelişmeler ve hemen ilk saatlerde Trump’a düzülen övgüler de bu durumu doğruladı.

Bu yazıda, “Gazze Planı” olarak bilinen bu 20 maddeyi ele alarak, önerilerin uygulanmasına dair tarafların görüşlerini de kapsayacak şekilde, bu maddelere ilişkin kişisel görüş ve değerlendirmelerimi paylaşacağım.

Trump’ın 20 maddelik “Gazze Planı”

1. Gazze, komşuları için tehdit oluşturmayan, terörden arındırılmış bir bölge olacaktır.

Ne olduğu tamamen muğlak olan bu maddedeki temel sorun, “terör” tanımında kilitleniyor; Hamas yaptığı eylemlerin terör olmadığını ve ulusal kurtuluş mücadelesi olduğunu savunurken, ABD ve İsrail ise Hamas’ı “terör örgütü” olarak nitelendiriyor. Bu şartlarda daha ilk maddeden metin çözümsüzlüğü ilan ediyor. Üstelik “komşuları için tehdit oluşturmamak” ifadesi, sözkonusu İsrail olunca ve bu ülkenin –2023 sonrasında yoğunlaşan saldırganlığı ekseninde- onlarca yıldır komşularıyla ilişkilerinin doğasını düşününce son derece tuhaf görünüyor.

2. Gazze, yeterince acı çekmiş olan Gazze halkının yararına olacak şekilde yeniden imar edilecektir.

En azından bu madde, yeryüzündeki hemen herkesin –İsrail’deki sağ kitlelerin büyük çoğunluğu haricinde- üzerinde uzlaşabileceği bir zemin. Ancak bu tür metinlerde, başta verilen “havucun” arkasından gelecek diğer maddelere bakarak, genel bir iyiniyet olup olmadığını anlamak mümkün olabilir.

3. Eğer her iki taraf da bu öneriyi kabul ederse, savaş derhal sona erecektir. İsrail kuvvetleri rehinelerin serbest bırakılmasına hazırlanmak üzere, üzerinde mutabık kalınan hatta çekilecektir. Bu süre zarfında, hava ve topçu bombardımanı da dâhil olmak üzere tüm askeri operasyonlar askıya alınacak ve kademeli geri çekilme için koşullar sağlanana kadar savaş hatları dondurulacaktır.

Daha önceki ateşkes anlaşmalarını andırır bir formül bu, fakat önceki ateşkeslerin neden bozulduğu dikkate alınmadan bu maddedeki “geri çekilme ve savaşın sona ermesi” ifadelerini iyimser yorumlamak çok olası görünmüyor. Buradaki kilit ifade “iki taraf da öneriyi kabul ederse savaşın derhal sona ermesi”; bir üst maddedeki “havuç” çok geçmeden bir “sopa” ile tehdit edilmeye başladı bile.

4. İsrail’in bu anlaşmayı kamuoyu önünde kabul etmesinden sonraki 72 saat içinde, sağ ve ölü tüm rehineler iade edilecektir.

5. Tüm rehineler serbest bırakıldığında, İsrail 250 müebbet hapis cezasına çarptırılmış mahkûmu ve 7 Ekim 2023’ten sonra gözaltına alınan 1700 Gazzeliyi, bu kapsamda gözaltına alınan tüm kadın ve çocuklar da dâhil olmak üzere serbest bırakacaktır. Cesedi teslim edilen her bir İsrailli rehine için İsrail ölen 15 Gazzelinin cesedini teslim edilecektir.

Birlikte değerlendirilmesi gereken bu iki madde de Hamas-İsrail arasındaki geçmiş standart ateşkes anlaşmalarında yer verilen benzer maddeleri hatırlatıyor. Buradaki “72 saat” ifadesinin “İsrail’in anlaşmayı kamuoyu önünde kabul etmesinden sonraki” şartına bağlanması, Filistin tarafının iradesinin zaten önemsenmediğini vurgulayan bir ifade. Bununla birlikte İsrail tarafından 7 Ekim sonrası derdest edilen 1700 Gazzelinin serbest bırakılacak olması, bunların arasında kadın ve çocukların da yer alması; İsrail’in Filistinli rehineleri –tutuklu değil, İsrail’in siyaseten ve hukuken bir başka devlet vatandaşını tutuklama hakkı yok- tuttuğu insanlık dışı şartlar düşünülünce en azından teselli edici bir madde olarak değerlendirilebilir.

6. Tüm rehineler iade edildikten sonra, barış içinde bir arada yaşamayı ve silahlarını bırakmayı taahhüt eden Hamas üyelerine af çıkarılacaktır. Gazze’den ayrılmak isteyen Hamas üyelerine kabul eden ülkelere güvenli geçiş imkânı sağlanacaktır.

Bu maddenin formüle edilişi, Gazze’de kalan Hamas üyelerinin can güvenliğini tehdit eden bir çağrışım yapıyor. Maddenin satır aralarında, “ya çıkıp gidersiniz veya öldürülürsünüz” iması var ve bu da Filistinliler açısından aşağılayıcı bir çağrışım yapıyor.

7. Bu anlaşmanın kabul edilmesinin ardından Gazze Şeridi’ne derhal tam yardım gönderilecektir. Yardım miktarları asgari olarak, altyapının (su, elektrik, kanalizasyon) rehabilitasyonu, hastanelerin ve fırınların rehabilitasyonu ve molozların kaldırılması ve yolların açılması için gerekli ekipmanların girişi de dâhil olmak üzere, insani yardıma ilişkin 19 Ocak 2025 tarihli anlaşmada yer alanlarla tutarlı olacaktır.

8. Gazze Şeridi’ne dağıtım ve yardım girişi, Birleşmiş Milletler ve ajansları ile Kızılay’ın yanı sıra taraflardan herhangi biriyle herhangi bir şekilde ilişkisi olmayan diğer uluslararası kurumlar aracılığıyla iki tarafın müdahalesi olmaksızın devam edecektir. Refah geçişinin her iki yönde de açılması, 19 Ocak 2025 anlaşması kapsamında uygulanan mekanizmanın aynısına tabi olacaktır.

Yedinci ve sekizinci maddeler, savaşın sona ermesinin ardından, iki yıldır evleri başına yıkılan ve çadırlarda ve bina yıkıntıları arasında yaşamaya mecbur edilen sivil halk için en azından barınma ve hayatta kalma imkânlarının açılması bakımından önemli. Dört tarafı karadan ve denizden İsrail ablukası altında tutulan Gazze için tek nefes alma imkânı olan Refah geçişine dair madde ise, kaçakçılık ve tünellerden geçişlerin kontrol altında tutulması anlamı taşıyor. İsrail’in Gazze’den çekilse bile Mısır’la Refah sınırını kontrol etmeye devam edecek olması, Hamas ve diğer direniş unsurlarının Gazze’deki etkinliğini tamamen bitirmeye yönelik bir hamle. Sekizinci maddede atıf yapılan Ocak 2025 anlaşmasının neden ve kim tarafından bozulduğu sorgulanmadan, aynı formülasyonların ezbere tekrar edilmesi de metnin genelindeki havayı yansıtır nitelikte.

9. Gazze, Gazze halkı için kamu hizmetlerinin ve belediyelerin günlük işleyişini sağlamaktan sorumlu, teknokratik, apolitik bir Filistin komitesinin geçici yönetimi altında yönetilecektir. Bu komite nitelikli Filistinlilerden ve uluslararası uzmanlardan oluşacak ve Başkan Donald J. Trump’ın başkanlık edeceği, aralarında Eski Başbakan Tony Blair’in de bulunduğu diğer üyelerin ve devlet başkanlarının açıklanacağı yeni bir uluslararası geçiş organı olan “Barış Kurulu” tarafından gözetim ve denetim altında tutulacaktır. Bu organ; Filistin Yönetimi, Başkan Trump’ın 2020 barış planı ve Suudi-Fransız önerisi de dâhil olmak üzere çeşitli önerilerde belirtildiği üzere reform programını tamamlayana ve Gazze’nin kontrolünü güvenli ve etkili bir şekilde geri alana kadar Gazze’nin yeniden imarı için çerçeveyi belirleyecek ve finansmanı idare edecektir. Bu organ, Gazze halkına hizmet eden ve yatırım çekmeye elverişli modern ve verimli bir yönetim oluşturmak için en iyi uluslararası standartları arayacaktır.

Metindeki en dikkat çekici ve eleştirilerin odağındaki madde olan dokuzuncu bölümde, Birinci Dünya Savaşı sonundaki manda yönetimlerini andırır şekilde, bir “manda konseyi” kurulacak olması dikkat çekiyor. Bu yapının başına Trump’ın getirilmesi ve Tony Blair gibi geçmişte Afganistan ve Irak işgallerinde yüzbinlerce insanın ölümünden doğrudan sorumluolan, üstelik bölgede nefret figürüne dönüşmüş birisinin üst yönetici olarak ismen zikredilmesi, Batı’nın Ortadoğu’ya yönelik üstenci sömürgeci bakışının ve müstehzi tavrının açık bir yansıması. Keza Gazze’de herhangi bir kredibilitesi ve güvenilirliği olmayan Filistin Yönetimi’nin Gazze’nin kontrolünü ele alacağı yönündeki ifade de Mahmud Abbas ve Ramallah yönetiminin planı kabul etmesi için uzatılmış bir “havuç” intibaı veriyor. Ancak gelinen şartlarda Gazze’deki Hamas dâhil direniş unsurlarının, İsrail işgali veya Trump ve Blair gibi isimlerin yönetimindense kendi iç hasımları Abbas yönetimini –geçici de olsa- tercih edeceklerini düşünüyorum.

10. Gazze’yi yeniden inşa etmek ve canlandırmak için bir Trump ekonomik kalkınma planı, Ortadoğu’daki gelişen modern mucize şehirlerden bazılarının doğmasına yardımcı olan uzmanlardan oluşan bir panelin toplanmasıyla oluşturulacaktır. İyi niyetli uluslararası gruplar tarafından hazırlanmış pek çok düşünceli yatırım önerisi ve heyecan verici kalkınma fikri, gelecekteki Gazze için iş, fırsat ve umut yaratacak bu yatırımları çekecek ve kolaylaştıracak güvenlik ve yönetişim çerçevelerini sentezlemek üzere değerlendirilecektir.

11. Katılımcı ülkelerle müzakere edilecek tercihli vergi ve erişim oranları ile özel bir ekonomik bölge kurulacaktır.

Metnin en fazla eleştirilen bölümlerinden olan bu onuncu madde, aslen gayrimenkul zengini olan ve emlak sektöründe tecrübe sahibi Trump ve ekibinin, bir zamandır iştahını kabartan Gazze’yi “Ortadoğu’nun Riviera’sı” yapma fantezisinin bir yansıması. Beyrut’un bir zamanlar eriştiği düzeye veya Mısır’ın tatil bölgelerine benzer bir ortam yaratma, bunun için Körfez Araplarının sermayesini kullanma fikri, kâğıt üzerinde cazip görünse de zaten yoksul ve yardıma muhtaç haldeki Gazzelilere en fazla, kendi işgal edilmiş yurtlarında hizmetçilik rolü veren çirkin çağrışımlar yapıyor ve sürdürülebilirliği sorunlu görünüyor. Bölgeyi tanımayan Trump ve ekibinin ticari iştahla formüle ettiği bu maddeleri, Netanyahu ve danışmanları muhtemelen gülümseyerek ve istihzayla okumuştur.

12. Hiç kimse Gazze’den ayrılmaya zorlanmayacak, ayrılmak isteyenler de bunu yapmakta ve geri dönmekte özgür olacaklardır. İnsanlar kalmaları için teşvik edilecek ve onlara daha iyi bir Gazze inşa etme fırsatı sunulacaktır.

Filistin direnişinin, 1948’den beri sürekli tehcir ve yurtsuzlaştırılma pratiği nedeniyle en fazla karşı çıktıkları husus, Gazze’den de sürülme ve güneydeki Sina çöllerine tehcir edilme ihtimaliydi. İki senedir süren katliam ve soykırımın, öldürülen onbinlerce sivilin ardından en azından bu ihtimalin ABD tarafından da imkânsız bulunması ve bunun resmi bir metin bazında kayda geçirilmesi, dikkatle not edilmesi gereken unsurlar arasında yer alıyor.

13. Hamas ve diğer gruplar Gazze’nin yönetiminde doğrudan, dolaylı ya da herhangi bir şekilde rol almamayı kabul edecektir. Tüneller ve silah üretim tesisleri de dahil olmak üzere tüm askeri, terör ve saldırı altyapısı yok edilecek ve yeniden inşa edilmeyecektir. Bağımsız gözlemcilerin gözetiminde Gazze’nin askerden arındırılması süreci başlatılacak ve bu süreç, üzerinde mutabık kalınan bir silahsızlandırma süreciyle silahların kalıcı olarak kullanım dışı bırakılmasını içerecek ve tamamı bağımsız gözlemciler tarafından doğrulanmış, uluslararası finansmanlı bir geri alım ve yeniden entegrasyon programıyla desteklenecektir. Yeni Gazze, müreffeh bir ekonomi inşa etme ve komşularıyla barış içinde bir arada yaşama konusunda tamamen kararlı olacaktır.

14. Hamas’ın ve grupların yükümlülüklerini yerine getirmesi ve Yeni Gazze’nin komşularına ya da halkına tehdit oluşturmaması için bölgesel ortaklar tarafından garanti sağlanacaktır.

Hamas, 2005-2006 seçim sürecinin ardından Gazze’nin resmen ve fiilen tek hâkimi haline gelmişti, bu dönemde 7 Ekim’e kadar da Gazze İsrail tarafından farklı bahanelerle defalarca bombalanmış ve işgale maruz bırakılmıştı. Yeni süreçte Hamas’ın silahlarını teslim etmesi ve Gazze’deki meşhur tüneller ve silah üretim atölyeleri dâhil herşeyi bırakıp gitme ihtimalini çok gerçekçi bulmuyorum. Görüntüde Hamas’ın bilinen liderleri ve merkezleri bu maddeye uyacaksa da Hamas’ın Gazze’de tamamen yok edilip silineceği bir sosyoloji bulunmadığını, ilerleyen dönemde alt düzey üyeler ve sempatizanların bu silahlı direniş yöntemini –şartların kötüleşmesine paralel olarak- yeniden değerlendirip bir kez daha bu yola girebileceklerini düşünüyorum. Zira Hamas’ın silahlı direniş örgütü olarak doğuşu da 1980’lerin haksız işgali ve İntifada koşullarında ortaya çıkıp kurumsallaşmıştı.

Öte yandan “bölgesel ortaklar” arasında hangi ülkelerin yer aldığı zikredilmese de Türkiye, Mısır, Katar gibi ülkelerin bu süreçte aktif rol alacağı anlaşılıyor ki bu ülkelerin “Yeni Gazze’nin, komşularına ya da halkına tehdit oluşturmaması” gibi muğlak bir rolü benimsemeye ne kadar hevesli olduğu ve bunu yapabilme kapasitelerinin varlığı da ayrı bir tartışma konusu.

15. ABD, Arap ve uluslararası ortaklarla birlikte çalışarak Gazze’de derhal konuşlandırılmak üzere geçici bir Uluslararası İstikrar Gücü (ISF) oluşturacaktır. ISF Gazze’deki Filistinli polis güçlerini eğitecek ve onlara destek sağlayacak ve bu alanda geniş deneyime sahip Ürdün ve Mısır’a danışacaktır. Bu güç uzun vadeli iç güvenlik çözümü olacaktır. ISF, yeni eğitilmiş Filistin polis güçleriyle birlikte sınır bölgelerinin güvenliğini sağlamak için İsrail ve Mısır ile birlikte çalışacaktır. Gazze’ye mühimmat girişini engellemek ve Gazze’yi yeniden inşa etmek ve canlandırmak için malların hızlı ve güvenli bir şekilde akışını kolaylaştırmak kritik önem taşımaktadır. Taraflarca bir çatışmasızlık mekanizması üzerinde mutabık kalınacaktır.

16. İsrail Gazze’yi işgal ya da ilhak etmeyecektir. ISF kontrolü ve istikrarı tesis ettikçe, İsrail ordusu, ISF, garantörler ve ABD arasında üzerinde mutabık kalınacak askerden arındırma ile bağlantılı standartlar, kilometre taşları ve zaman çerçeveleri temelinde, artık İsrail, Mısır veya vatandaşları için tehdit oluşturmayan güvenli bir Gazze hedefiyle geri çekilecektir. Pratikte İsrail ordusu, Gazze’den tamamen çekilene kadar, Gazze’nin yeniden canlanan terör tehdidine karşı güvenliği sağlanana kadar kalacak bir güvenlik çemberi varlığı dışında, işgal ettiği Gazze topraklarını geçiş dönemi otoritesiyle yapacağı bir anlaşmaya göre aşamalı olarak ISF’ye devredecektir.

Birlikte değerlendirilmesi gereken 15 ve 16. maddeler, Gazze’de yeni dönemi garanti altına almak için somut bir mekanizma olarak Uluslararası İstikrar Gücü (ISF) gibi bir yapıöngörüyor; bunun için de öncelikle bölgedeki Müslüman ülkelerin gönüllü olması beklenebilir, üst düzey komuta heyetinde ise ABD ve Batılıların olması şaşırtıcı olmayacak. İsrail işgali ihtimalindense bu tür bir uluslararası gücün Hamas tarafından da doğrudan reddedileceğini düşünmüyorum, ancak bu gücün görev ve kapasite tanımları muğlak bırakıldığı için pratikte nasıl işleyeceği bir soru işareti.

Diğer taraftan asıl sorun, bu yapının İsrail işgaliyle birlikte yanyana ne kadar var olabileceği ve İsrail’in herhangi bir şeyi bahane ederek işgal ettiği bölgelerden çekilmemesi halinde onu buna neyin zorlayacağının zikredilmemiş olması. Dolayısıyla Lübnan’da 1980’lerdeki işgale benzer şekilde, BM ve uluslararası gücün sağladığı emniyet ortamında İsrail’in daha rahat ve konforlu bir Gazze işgali ihtimali gayet mümkün ki bana göre metnin genel kurgusunun en zayıf ve suiistimale müsait kısımlarının başında bu muğlaklık geliyor.

17. Hamas’ın bu öneriyi geciktirmesi ya da reddetmesi halinde, yukarıda belirtilenler, genişletilmiş yardım operasyonu da dâhil olmak üzere, İsrail ordusundan ISF’ye devredilen terörden arındırılmış bölgelerde devam edecektir.

Hamas’a açık bir tehdit olan bu madde, İsrail işgalinin sürdürüleceğini açıktan zikrederek, metne hâkim olan genel üstenci bakışı daha da tahkim ediyor ve işgalin bir olgu olarak olduğu yerde duracağını uluslararası toplumun adeta gözüne sokuyor.

18. Barıştan elde edilebilecek faydaları vurgulayarak Filistinlilerin ve İsraillilerin zihniyetlerini ve söylemlerini değiştirmeye çalışmak amacıyla hoşgörü ve barış içinde bir arada yaşama değerleri temelinde dinler arası bir diyalog süreci oluşturulacaktır.

Çatışmanın bir asra varan geçmişini tamamen gözardı eden ve binlerce km öteden çözüm reçetesi lütfeden bu tür “hoşgörü, dinler arası diyalog” vs gibi içi boş söylemlerin, topraksızlaştırılıp yoksullaştırılmış, yurtlarını zaten kaybetmiş çaresiz insanlar açısından ne anlam ifade edebileceğinin düşünülmemesi, muhtemelen sadece Amerikalılara özgü vurdumduymazlığın bir yansıması olabilir.

19. Gazze’nin yeniden kalkınması ilerledikçe ve Filistin Yönetimi reform programı sadakatle uygulandığında, Filistin halkının özlemi olarak kabul ettiğimiz Filistin’in kendi kaderini tayin etmesi ve devlet kurmasına giden inandırıcı bir yol için koşullar nihayet oluşabilir.

20. Amerika Birleşik Devletleri, İsrail ve Filistinliler arasında barışçıl ve müreffeh bir şekilde bir arada yaşamaya yönelik siyasi bir ufuk üzerinde anlaşmaya varılması için diyalog kuracaktır.

“Uslu durursanız, belirsiz bir gelecekte devlet kurmayı hayal etmenize izin verebiliriz” anlamına gelen bu tür çirkin ve aşağılayıcı ifadelerin ciddiye alınıp değerlendirilecek bir tarafı yok. Sadece güçlü olanın ayakta kalmasına izin verilen bu vahşi uluslararası ortamda, Filistinlilerin bir devletinin olmaması, bunu kurmalarına bir asırdır izin verilmemesi, vahşice sömürge haline getirilmesinin sadece izlenmesi ve sonrasında da bir halkın özlemleriyle açıktan istihza edilmesi, acı ve ibretlik bir Batı tarzısorun çözme” pratiği olarak karşımızda duruyor.

Mehmet Akif Koç
Mehmet Akif Koç
ODTÜ İktisat Bölümü'nden mezun oldu. Yüksek lisansını "Uluslararası Güvenlik" sahasında, doktorasını Orta Doğu Çalışmaları alanında tamamladı. Orta Doğu tarihi ve jeopolitiği, Türkiye-İran ilişkileri, Orta Doğu’nun uluslararası ekonomi-politiği konularında çalışmalarını sürdüren Koç, çeşitli haber ve analiz platformlarında uluslararası siyaset, dış politika ve strateji üzerine makale ve raporlar yayınlıyor, Modern Ortadoğu Tarihi seminerleri veriyor. Matbuat Yayın Grubu markasıyla sürdürdüğü kültür yayıncılığı faaliyetlerinin yanısıra, Farsça ve İngilizceden 30'un üzerinde eseri Türkçeye kazandırdı. Yayınlanmış eserleri; -Rekabetten Geleceğe: Türkiye-İran İlişkilerinin Güvenlik Boyutu (2012) -Hey You! – Irak’taki Amerikan Hapishanelerinden Hatıralar (Said Ebutalib - Farsçadan tercüme) (2018) -Mecazi Pencereler – Modern İran Edebiyatından Barış Şiirleri Antolojisi (2019) -Sesi Görebilmek – Modern İran Şiiri Antolojisi (2019) -Yeniden Merhaba Diyeceğim – Modern İran Edebiyatından Kadın Şairler Antolojisi (2019) -Hacı Ağa – (Sadık Hidayet – Farsçadan tercüme) (2020) -Samed Behrengi Öyküleri (Farsçadan tercüme) (2020)

Diğer Yazılar

İlgili Yazılar

Çin, Doğu Türkistan Meselesi ve Uygurlar I – İşin...

Türkiye’nin resmî dış politik gündeminde değilse de kamuoyunun kendi gündeminde son on yıldır en tepede olan dış meselelerin...

BM’nin yolculuğu: İmparatorluktan Barış İdealine ve Nihayet Hükümsüz Kalmaya

ABD Başkanı Donald Trump, 23 Eylül 2025 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, o alışıldık tavırları...

Birinci Dünya Savaşı’nı Almanlar mı Başlattı? Durkheim’ın Penceresinden Bir...

Modern dönem tarihinin ilk küresel savaşı olarak nitelendirilebilecek Birinci Dünya Savaşı (1914-1918), Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkarak içinde bulunduğumuz Ortadoğu...

“Onbaşının Karısı” ya da İran’a İngiliz Gözlüğüyle Bakmak

Gerald Seymour (1941), Soğuk Savaş döneminde, 1960’larda gazetecilikle başlayan kariyerinde, zaman içinde önemli bir polisiye gerilim ve casusluk...

“Lozan Hezimet Mi Zafer Mi?” Tartışmalarına Alternatif Bir Bakış

Türkiye’de özellikle son yıllarda, toplumdaki mevcut politik ve kimlik temelli tartışmalara eklemlenen ilginç bir amatör tarihçilik konusu dikkat...

Filistin Meselesi’nin En Kritik Dönemi: 1948’de Kudüs’te Ne Oldu?

İngiltere II. Dünya Savaşı’ndan galipler safında çıkmışsa da, 1,5 asırdan fazla bir süredir elinde tuttuğu küresel süpergüç statüsünü...

Hakikat arayışçısı bir Iraklı-Yahudi entelektüel: Avi Shlaim ve Üç...

Tüm Arap dünyasının yetiştirdiği en değerli aydın ve entelektüellerden Erward Said, modern klasikler arasına giren kült eseri Entelektüel...

Enver Paşa’nın Moskova Günleri: ABD’li Bir Gazetecinin Tanıklığı

Osmanlı Devleti’nin Avrupa’nın mütegallibesi arasındaki paylaşım sofrasında “ana yemek” olduğu Büyük Savaş mağlubiyetle sonuçlanınca, İttihatçıların, uçsuz bucaksız hayalleri...

Sultan Galiyev: 1917 Bolşevik Devrimi’nin Türk İkonu

1917 Bolşevik Devrimi, şüphesiz tarihin en büyük devrimleri arasında; hatta 1789 Fransız Devrimi’nin ardından en fazla sınır aşan...

“Tanrı’nın Kuraltanımaz Kulları”: Göz önünde ama görünmez dervişler

Tasavvuf, günümüzde çoğunlukla yanlış anlaşılan ve hemen herkesin kendi meşrebine göre kimi zaman hayranlıkla kim zaman kuşkuyla andığı,...

Gazâlî üzerine… Gölgede kalanlar, Türkler, Farslar, İran ve Horasan

Bugünlerde elimde oldukça ilgi çekici iki önemli kitap var. İlki Batı’daki kayda değer İslam düşüncesi uzmanlarından Prof. Eric...

Orta Doğu’ya Hızlı Bir Bakış: 2025 Nisan’dan Sonra ne...

Orta Doğu’daki dengeleri, çatışma ve savaş dinamikleri ekseninde ele alacağım bu yazıda, Filistin, İran, Suriye gibi halihazırdaki ihtilaflı...

Orta Çağ’a Follett’ın Gözünden Bakmak: Bir Katedralin Öyküsü

Uluslararası çok satan romanların müellifi, Galli gazeteci ve yazar Ken Follett (1949), casusluk ve gerilim romanlarının yanında asıl...

Prof. Ahmet Yaşar Ocak ve Popüler Tarihçilik Üzerine

Prof. Ahmet Yaşar Ocak (1945), Selçuklu ve Osmanlı tarihçiliğinde, bilhassa dini ve kültürel hayat üzerine haklı bir uluslararası...

Şam’da “Kürt Baharı” mı?

“PYD/YPG’nin on yıldan fazla bir süredir Kuzeydoğu Suriye’de kurduğu yapının yeni devlete ne şekilde “entegre” edileceği konusu mayınlı...

Amin Maalouf, Işık Bahçeleri ve Iraklı Bir Derviş-peygamber Mani...

Lübnan’ın yetiştirdiği en büyük romancı belki de Amin Maalouf; kazandığı ödüllerle, kaleme aldığı romanlar ve milyonlarca satan kitaplarıyla,...

Emile Zola’dan geriye kalan: “İtham Ediyorum!”

“Germinal” gibi tarihe mâlolmuş sıradışı bir roman kaleme almış olsa da Emile Zola, Fransız öykü ve romanının en...