Türkiye hızla yaşlanıyor, sosyal devlet ise bu yükün altında incelmiş bir ip gibi geriliyor. Orta sınıf eriyor, emeklilik yoksullaşma demek oluyor, bakım yükü kadınların omzuna biniyor. Eğer sosyal devlet yeniden inşa edilmezse, sadece yaşlılarımız değil, hepimizin ortak umudu da düşecek.
Türkiye’nin toplumsal hikâyesi artık bir piramidin değil, bir kum saatinin içine sıkışmış durumda. Çalışan kuşak, bu kum saatinin dar boğazında hem yukarıdaki yaşlılara hem de aşağıdaki çocuklara yük taşıyor. Ancak bu yükü taşımaya yarayan sosyal devlet, incelmiş ve gerilmiş bir ip gibi, her an kopma tehlikesiyle karşı karşıya.
Emekli maaşlarının düşüklüğü yüzünden bugün her üç emekliden ikisi çalışmaya devam etmek zorunda. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde topluma umut veren “çalışırsan sınıf atlayabilirsin” duygusu, yerini “çalışsan da yaşlılıkta yoksullaşacaksın” kaygısına bırakıyor.
Türkiye’nin kalkınma hikâyesini yalnızca fabrikaların bacalarıyla okumak eksik olur. Cumhuriyetin hedefi sanayileşmenin yanı sıra toplumsal dönüşümdü. Feodal yapıda nüfus toprağa bağlı, geniş aile üretimin de sigortasıydı. Sonra köylerin yerini kentler, toprağın yerini makineler aldı. Yüz binlerce aile köylerinden kopup fabrikaların çevresine göç etti. Bu, yalnızca mekânsal değil, demografik ve kültürel dokunun da yeniden örülmesiydi.
1960’larda nüfusun üçte ikisi köyde yaşıyordu; bugün neredeyse tamamı kentlerde, üstelik metropollerde toplanmış durumda. Geleneksel evlerin yerini apartman blokları, mahallelerin yerini kimliksiz beton tarlaları aldı.
Kentleşme, aileyi de dönüştürdü. Geniş aile yapısı daraldı, çekirdek aileler çoğaldı, çocuk sayısı azaldı. Kuşaklar arasındaki bağlar gevşedi. Türkiye’nin sanayi toplumuna geçişi Batı’nın üç yüzyılda yaşadığı dönüşümün 60-70 yıla sıkışmış hızlandırılmış bir versiyonu oldu. Bugün doğum oranları hızla düşerken ömür uzuyor; toplum yaşlanıyor.
TÜİK verilerine göre 85 milyonluk nüfusun üçte ikisi çalışma çağında. Ancak çocuk oranı yüzde 21’e, yaşlı oranı ise yüzde 11’e ulaştı ki bu oranın 2040’ta yüzde 18’e, 2100’de yüzde 34’e çıkması bekleniyor. Yani Türkiye hızla “yaşlanan toplum” kategorisine giriyor. Üstelik 26.5 milyon hanenin dörtte birinde en az bir yaşlı yaşıyor. Tek başına yaşayan 1.7 milyon yaşlı var; bunların çoğu kadın. Hem yalnızlık hem bakım ihtiyacı artıyor, ama profesyonel bakım hizmetine erişim yalnızca yüzde 10. Benzer tablo çocuk bakımında da var: Hanelerin neredeyse yarısında çocuk bulunmasına rağmen, profesyonel bakım hizmetine erişim ekonomik yetersizlik nedeniyle çok düşük. Yükün önemli kısmı kadınların omzuna biniyor; bu da kadınların işgücüne katılımını zorluyor.
Bir başka büyük kırılma ise emeklilikte yaşanıyor. Türkiye’de emekliler nüfusun yaklaşık beşte birini oluşturuyor. 2000’lerin başında emekli maaşı asgari ücretin üzerinde iken, bugün asgari ücretin yüzde 22 altına gerilemiş durumda. Ortalama emekli aylığı 17 bin TL seviyesinde ama en düşük maaş 14 bin 500 TL’ye sıkışmış. Bu gelirle geçinemeyen emeklilerin yüzde 66’sı yeniden işgücüne dönüyor. Emeklilik artık bir dinlenme dönemi değil, ikinci iş arayışı anlamına geliyor.
Bütün bu tablo üç kritik toplumsal sonuca işaret ediyor:
1) Orta yaş kuşağının hem çocuk hem yaşlı hem de kendi geleceği için sırtlandığı yük ağırlaşıyor; orta sınıf eriyor.
2) Kadınların işgücüne katılımı bakım açığı yüzünden daha da zorlaşıyor; toplumsal cinsiyet eşitsizliği derinleşiyor.
3) Emeklilerin yaşam kalitesi düşüyor, kuşaklar arası adalet algısı bozuluyor, toplumsal huzur zedeleniyor.
Bunun için de yapılacaklar belli:
Demografik ve Toplumsal Boyutta Tedbirler;
Amaç: Yaşlı nüfusun hızla artmasını yavaşlatmak ve yaşlı nüfusu üretken biçimde topluma entegre etmek.
1) Doğurganlığı destekleyen sosyal politikalar:
Kreş ve gündüz bakım evi desteği,
Ebeveyn izninin uzatılması ve babalara da paylaştırılması,
Çocuk sahibi olmayı teşvik eden vergi indirimi veya doğrudan gelir desteği.
(Güney Kore, Macaristan, Fransa örnekleri bu konuda dikkat çekici.)
2) Aktif yaşlanma programları:
60 yaş üstü bireylerin çalışma hayatında esnek biçimlerde (yarı zamanlı, danışmanlık, mentorluk vb.) tutulması,
Yaşam boyu öğrenme ve dijital beceri programlarının yaygınlaştırılması.
3) Uzun dönem bakım sisteminin kurulması:
Aile bakımına destek veren “bakım sigortası” veya kamu katkılı özel bakım fonları oluşturulması,
Evde bakım hizmetlerinin profesyonelleştirilmesi (örneğin Almanya’daki Pflegeversicherung modeli).
Emeklilik ve Mali Sistem Boyutunda Tedbirler;
Amaç: Sistemin sürdürülebilirliğini sağlamak ve genç kuşaklara adil bir yük devretmek.
1) Kademeli emeklilik yaşı artışı:
Ortalama yaşam süresiyle paralel bir şekilde emeklilik yaşının belirli periyotlarla artırılması.
Ancak bunu tek başına değil, iş gücü piyasasında yaşlı istihdamını teşvik eden politikalarla birlikte yapmak gerekir.
2) Tamamlayıcı emeklilik sisteminin güçlendirilmesi:
Bireysel emeklilik sisteminin (BES) otomatik katılımının güçlendirilmesi,
İşveren katkılı özel emeklilik fonlarının teşvik edilmesi (İngiltere’nin auto-enrolment modeli gibi).
3) Kayıt dışı istihdamın azaltılması:
Çünkü Türkiye’de çalışan nüfusun %25’ten fazlası hâlâ kayıt dışı; bu durum SGK prim tabanını daraltıyor.
4) Emekli maaşı hesaplama sisteminde denge:
Aşırı düşük maaşlara yol açmadan, prim-gelir dengesi gözetilerek daha adil bir formülasyon kurulması.
5) Fon yönetimi reformu:
Emeklilik fonlarının daha etkin, şeffaf ve getirisi yüksek biçimde yönetilmesi (örneğin altyapı yatırımları, yeşil tahviller gibi uzun vadeli araçlara yönlendirilmesi).
Stratejik ve Yapısal Yaklaşımlar
1) “Yaşlılık Bakanlığı” veya “Nüfus ve Demografi Dairesi” kurulması:
Nüfus projeksiyonlarına dayalı bütüncül planlamayı üstlenecek bir kurum eksikliği var.
2) Kırsal bölgelerde bakım altyapısı geliştirmek:
Yaşlı nüfusun önemli bölümü kırsalda kalıyor. Bu bölgelerde “toplum temelli bakım merkezleri” kurulabilir.
3) Dijital dönüşüm ve yapay zekâ desteğiyle yaşlı bakımı:
Uzaktan sağlık takibi, robot destekli bakım, yaşlı dostu konut teknolojileri gibi yenilikçi uygulamalara yatırım.
Dediğim gibi, Türkiye hızla “genç nüfus avantajı”nı kaybediyor. Önümüzdeki 20-30 yılın en kritik sosyal meselesi yaşlanma, bakım ve emeklilik olacak. Eğer sosyal devlet yeniden inşa edilmez ve yukarıda sıraladığıma benzer tedbirler alınmaz ise, yalnızca yaşlılarımız ve kadınlarımız değil, hepimizin geleceğe dair ortak umudu da yıpranacak.

