Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 3. Çeyrek Büyüme rakamlarını açıkladı.
Gayrisafi Yurt İçi Hasıla, temmuz, ağustos ve eylül aylarını kapsayan üç aylık dönemde, bir önceki üç aylık döneme göre yüzde 1,1 büyüdü.
Türkiye ekonomisinin yılın üçüncü çeyreğine ait büyüme oranı, çeyreklik bazda beklentileri aşarken yıllık bazda tahminlerin altında kaldı.
Yıllık büyüme yüzde 3,7 oldu.
Büyüme rakamlarının detaylarına bakınca yeniden bu yıl Nobel İktisat Ödülü’nü alan iktisatçılara geri dönme ihtiyacını duydum.
***
Hatırlanacağı üzere Nobel Ekonomi Ödülü 13 Ekim Pazartesi günü,
“-Büyüme nedir, onu ne besler, inovasyonun rolü nedir? -Yaratma ve yok etme arasındaki çatışma nasıl çözülür?” sorularını derinlemesine inceleyen üç araştırmacıya verildi. Peter Howitt ve Philippe Aghion, bu ödülü 1980’lerin sonlarında kurdukları içsel büyüme modeli nedeniyle alırken, Sanayi Devrimi tarihçisi Joel Mokyr de bilgi ve büyüme arasındaki bağlantı üzerine yaptığı çalışmalardan dolayı aldı.
***
Sanayi Devrimi ve onu besleyen inovasyon konusunda uzman olan 79 yaşındaki İsrailli-Amerikalı ekonomi tarihçisi Joel Mokyr, büyümenin yalnızca ekonomik veya politik faktörlerden değil, aynı zamanda kültürel ve kurumsal değişimlerden de kaynaklandığını tespit etti.
İlerlemeye ve bilginin birikimli bir olgu olarak algılanmasına inanan bir “büyüme kültürü”nün ortaya çıkışını vurguluyordu: “Bilim teknolojiyi besler, teknoloji de bilimi besler.”
***
13 Ekim’de Nobel Ödülü’nü kazanan diğer iki isim, Daron Acemoğlu’nun da hocası olan Fransız Philippe Aghion ve Kanadalı Peter Howitt, bir ikili oluşturuyor.
Birlikte, inovasyona ve Schumpeter’in “yaratıcı yıkım” olarak adlandırdığı gelişmeye büyük önem vererek, içsel büyümeye dayalı bir model oluşturdular.
-
Yüzyıl boyunca birçok araştırmacı “büyümenin” reçetesine odaklandı: “Belirleyicileri nelerdir ve bunları nasıl etkileyebiliriz?” sorusuna cevap aradılar.
Uzun süredir hâkim olan açıklayıcı model, Amerikalı Robert Solow’un (1987 Nobel Ödülü) modeliydi. “Ancak bir zayıflığı vardı: Teknolojik ilerlemenin önemini vurgularken, bu ilerlemenin kökenini belirtmiyordu.”
İlerleme, modelin dışında, gökten inmiş gibi görünen basit bir “dışsal” faktör olarak sunuluyordu.
***
Büyüme üzerine çalışan birçok iktisatçı bu açığı kapatmaya ve artan ekonomik faaliyetin tüm belirleyicilerini hesaba katan içsel büyüme modelleri oluşturmaya çalıştı.
Buradaki fikir, büyümenin “verili” bir olgu değil, içsel ekonomik davranışların, teşviklerin ve kararların bir sonucu olduğunu esas almaktaydı.
“Teknolojik ilerlemenin kendisi dışsal değildir; ekonominin kendisi tarafından üretilir” görüşü yeni paradigmayı oluşturdu.
Araştırmalar, eğitim, inovasyon ve kamu politikaları üzerinde yoğunlaştı.
1990’ların başında Philippe Aghion ve Peter Howitt, Ulusal Ekonomi Araştırmaları Bürosu’nda “Yaratıcı Yıkım Yoluyla Büyüme Modeli” başlıklı bir makale yayınladılar.
Nobel’e giden yol o makale ile açıldı.
“Yaratıcı yıkım” terimi, düşünür Joseph Schumpeter tarafından, yeniliklerin mevcut ürün ve işletmeleri bozduğu bir süreci tanımlamak için ortaya atılmıştı.
Dolayısıyla yaratım, yıkımı, eski ürünlerin ortadan kalkmasını ve eski şirketlerin kapanmasını içeriyordu.
Yenilik, endüstriyel yapının yenilenmesini sağlayan değeri yaratıyordu.
Döngünün işlemesinin koşulu rekabet ortamının kaliteli olmasıydı.
Çünkü…
Bazı oyuncular, inovasyonlarının meyvelerini ticarileştirdikten sonra pazarı yeni katılımcılara kapatırsa, büyüme yavaşlıyordu.
Aghion-Howitt ikilisinin neo-Schumpeterci katkısı, teorik ve aynı zamanda ampirik araştırmalar için geniş bir alan açtı:
1-Yaratıcılığı teşvik etmek için doğru teşvikler nelerdir? 2-Devletin rolü ne olmalı? 3-Ülkeler arası ticaretin kısıtlanmasının etkisi ne olacak? 4-Emeğe daha fazla vergi koyarsak, inovasyon üzerindeki etkisi ne olacak?
***
Son Nobel Ekonomi Ödülü ile birlikte büyüme modelleri Schumpeter’in “yaratıcı yıkım” ve “inovasyon” hattında ilerliyor.
Philippe Aghion 1980’lerde ekonomistlerin teknolojik ilerlemenin kökenlerini anlamaya çalıştıklarını hatırlatıp “Schumpeter’in yaratıcı yıkımı sadece bir meraktı. Schumpeterci bir model yoktu,” diyor.
Ve Howitt ile birlikte yürüttüğü çalışmanın bu boşluğu doldurduğunu ve “Yeni bir paradigma” yarattığını hatırlatıyor.
Aghion ve Howitt bu sezgisel buluşa, matematiksel bir formül kazandırdılar. Denklemlerden örülmüş bu büyüme modeli de onlara 2025 Nobel Ödülü’nü kazandırdı.
Aghion, “Schumpeterci paradigma”larının üç fikrini kısaca şöyle özetliyor: “Birincisi, inovasyon birikimlidir. Bizden önce gelen devlerin omuzlarında yürüyoruz ve her biri önceki inovasyonları temel alarak inovasyon yapıyor;
İkincisi, inovasyon gökten düşmez: rant beklentisiyle cezbedilen ve kamu politikalarının teşviklerine yanıt veren girişimcilerin yaptığı araştırma ve geliştirme yatırımlarının bir sonucudur;
Son olarak, yaratıcı yıkım iş başındadır: inovasyonlar, önceki teknolojileri veya mevcut ürünleri geçersiz kılar.”
***
Joseph Schumpeter, John Maynard Keynes’in çağdaşıydı.
Aynı yıl, 1883’te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda doğdu ve 1950’de Connecticut’ta öldü.
1930’lardan itibaren Harvard’da profesör olarak birçok ünlü ekonomist yetiştirdi. Aralarında Nobel ödüllü Paul Samuelson ve James Tobin de vardı.
Onlara, inovasyonun, dünün teknolojilerini, mallarını, ekipmanlarını ve endüstrilerini geçersiz kılan “yaratıcı yıkım”ın bir sonucu olduğunu anlatmıştı.
Bu teori, 1942’de yayınlanan “Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi” adlı kitabının temelini oluşturdu.
***
Schumpeter, inovasyonun geçmişte geleneksel tarımı, odun fırınını, su değirmenini ve posta arabasını yok ederek, yerine biçerdöverleri, yüksek fırınları, türbinleri ve uçakları getirdiğini anımsatmakta: “Bu endüstriyel dönüşümler, ekonomik yapıyı sürekli olarak içeriden kökten değiştiriyor, eskimiş unsurlarını sürekli olarak yok ediyor ve sürekli olarak yenilerini yaratıyor.
Bu yaratıcı yıkım süreci, kapitalizmin temel özelliğini oluşturuyor: Son tahlilde kapitalizmin yapısı budur ve her kapitalist işletme, istese de istemese de, ona uyum sağlamak zorundadır.”
Özetle, inovasyon üretim yapısını güçlendiren de bu süreç.
***
Schumpeter, inovasyonun yıkıcı gücünü fark eden ilk kişi değil. Nitekim klasikleşen kitabında Karl Marx’a (1818-1883) atıfta bulunuyor.
Marx’a göre, inovasyonun yarattığı bu yıkım, kapitalizmin çelişkilerinden biri olup, başka bir üretim biçiminin, sosyalizmin ortaya çıkışına zemin hazırlıyor.
Schumpeter bu noktada farklı düşünüyor:
Yaratıcı yıkımın, tam aksine, kapitalizmin sürekli yenilenme kapasitesi olduğunu savunuyor.
***
Ve bugün için büyümenin pusulasına gelirsek:
Sermaye biriktirmek büyümeyi garantilemek için yeterli değildir: teknolojik ilerleme de gereklidir.
Bunun nedeni, “azalan getiriler yasası” olarak bilinen formülde yatmaktadır:
Şirketinizde bir makineden iki makineye geçtiğinizde, yeni makineniz üretiminizi %100 artırır.
Ancak daha sonra, on makineden on bir makineye geçtiğinizde, bu yeni makine üretiminizi yalnızca %10 artırır.
Büyüme hızının düşmemesi ve kapitalizmin kendini yenilemesi için makinelerin kalitesinin artması gerekir: teknolojik ilerleme şarttır.
Ve bu ilerleme, Schumpeter’in tanımladığı “yaratıcı yıkım” olgusuyla sağlanır.
***
Yaratıcı yıkım, kamu politikalarının sosyal güvenlik ağları, eğitim ve yeniden eğitim programları uygulayarak hafifletebileceği toplumsal hasara yol açar.
Ama gerçekten de büyümenin ana motorudur.
Ancak, bir zayıf noktası vardır: insanın açgözlülüğü.
Yeni buluşlar yapanlar, buldukları yeniliklerinin sağladığı teknolojik avantajın rekabeti ortadan kaldıracak kadar uzun süreceğini umarlar (ve bu da onlara tekel kârları elde etme olanağı tanır).
Bu nedenle, pazarı yeni gelenlerin erişiminden uzak tutmak için mümkün olan her şeyi yapma cazibesi çok yüksektir.
Bu, “Büyük Teknoloji”nin en sevdiği oyundur.
Nobelli iktisatçılar, ülkelerin durgunlaşmasının veya gerilemesinin ana nedeninin, yönetici elitlerin yaratıcı yıkımı engelleme arzusu olduğunu savunuyorlar.
***
-
Çeyrek Büyüme rakamları açıklanınca bütün bunları yeniden hatırlayalım istedim.
“Büyüme” denilen “şey” ciddi bir yaratıcılık gerektirir… O “yaratıcılık” olmadan yeterli büyümeyi sağlayamazsınız.”

