Nükleer silahlar, II. Dünya Savaşı sonrası uluslararası güvenlik sisteminin temel taşlarından biri olarak, yüksek caydırıcılık potansiyeliyle küresel güç dengelerini şekillendirmiştir. Ancak, bu silahların yayılması, bölgesel ve küresel istikrar için ciddi riskler barındırır. Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) gibi mekanizmalar, bu tehdidi kontrol altına almayı amaçlasa da, uluslararası sistemin çifte standartları sıkça eleştirilmiştir. Bazı devletlerin nükleer kapasiteleri hoşgörüyle karşılanırken, diğerlerinin benzer girişimleri barışa tehdit olarak görülmüştür. Bu bağlamda, İran’ın 2000’li yıllardan itibaren nükleer teknoloji ve uranyum zenginleştirme faaliyetleri, özellikle ABD, İsrail ve Suudi Arabistan tarafından bölgesel istikrarı tehdit eden bir unsur olarak algılanmıştır. İran’ın silah üretme amaçlı uranyum zenginleştirme kapasitesi, yalnızca bölgesel güç dengelerini değil, Orta Doğu’da yeni bir silahlanma yarışını tetikleme potansiyelini de gündeme getirmiştir.
2015’te İran ile P5+1 ülkeleri (ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya) arasında imzalanan Ortak Kapsamlı Eylem Planı (JCPOA), bu gerilimleri hafifletmek için bir dönüm noktası oluşturmuştur. Ancak, ABD’nin 2018’de Donald Trump liderliğinde anlaşmadan çekilmesi, nükleer diplomasiyi bir güven krizine sürüklemiştir. 12 Nisan 2025’te Umman’ın Maskat kentinde başlayan dolaylı görüşmeler, bu karmaşık geçmişin gölgesinde, İran ve ABD’nin yeniden diyalog arayışını temsil eder. Umman görüşmeleri, yalnızca nükleer tehdidi değil, Orta Doğu’daki güç dengelerini ve küresel güvenlik mimarisini şekillendirme potansiyeli taşır.
JCPOA’nın Evrimi ve Nükleer Diplomasinin Krizi
JCPOA, İran’ın nükleer programını sınırlandırmayı, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) denetimleriyle şeffaflığı sağlamayı ve karşılığında ekonomik yaptırımları kademeli olarak kaldırmayı hedefleyen bir anlaşmaydı. Anlaşma, İran’ın nükleer silah geliştirme süresini (breakout time) en az bir yıla çıkararak, uluslararası toplumun olası bir tehdide müdahale kapasitesini artırmayı amaçlamıştır. UAEA’nın sıkı denetimleri, zenginleştirme seviyelerinin %3,67 ile sınırlanması ve santrifüj sayısının azaltılması, anlaşmanın temel güvenceleri arasında yer almıştır (IAEA, 2015).
Ancak, 2018’de Trump yönetiminin anlaşmadan çekilmesi, JCPOA’yı sürdürülemez hale getirmiştir. Trump, anlaşmanın İran’ın balistik füze programını ve bölgesel politikalarını (Hamas, Hizbullah ve Husiler gibi müttefikler aracılığıyla) kapsamadığı gerekçesiyle “maksimum baskı” politikasıyla İran’a ağır ekonomik yaptırımlar uygulamıştır. İran, bu karara misilleme olarak 2019’dan itibaren JCPOA yükümlülüklerini kademeli olarak askıya almış, uranyum zenginleştirmesini %60’a çıkarmış ve gelişmiş santrifüjler kullanmaya başlamıştır (UAEA, 2024). Bu gelişmeler, nükleer diplomasinin güven krizine sürüklendiği bir dönemi başlatmış, İran-ABD ilişkilerini daha da gerginleştirmiştir.
Umman Görüşmelerinin Dinamikleri
12 Nisan 2025’te Maskat’ta başlayan dolaylı görüşmeler, Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi’nin ara buluculuğunda gerçekleşmiştir. ABD heyetine Steve Witkoff, İran heyetine ise Dışişleri Bakanı Abbas Arakchi liderlik etmiştir. İran Dışişleri Bakanlığı, görüşmelerin “yapıcı” ve “karşılıklı saygı” temelinde geçtiğini belirtmiş, taraflar 19 Nisan 2025’te yeniden bir araya gelme konusunda anlaşmıştır (Iran MFA, 2025). Görüşmelerin dolaylı formatı, İran’ın doğrudan müzakerelere güven eksikliği nedeniyle karşı çıkmasının bir sonucudur. Arakchi ve Witkoff’un yalnızca kısa bir selamlaşma ve tokalaşmayla bir araya gelmesi, bu temkinli yaklaşımı yansıtır.
Görüşmelerin gündemi, İran’ın nükleer programı ve yaptırımların kaldırılmasıyla sınırlı kalmıştır. İran, balistik füze programı ve bölgesel müttefikleri gibi konuları tartışma dışı tutmayı başarmış, bu da ABD’de eleştirilere yol açmıştır. Örneğin, Elliott Abrams, Witkoff’un İran’ın zayıf pozisyonundan yeterince faydalanmadığını ve gündemi nükleer konularla sınırlayarak “önceden taviz” verdiğini savunmuştur (Abrams, 2025). Ancak, İran’ın savunma doktrininin nükleer silahlanmaya dayanmaması, barışçıl nükleer çalışmaların devamı karşılığında sınırlı tavizler (örneğin, zenginleştirme seviyesini düşürme) verebileceğini göstermektedir.
İkinci tur görüşmelerin Roma’da devam edeceği doğrulanmıştır, bu da İran’ın dolaylı formatı sürdürme başarısını ortaya koyar. Görüşmelerin kısa vadeli bir anlaşmayla sonuçlanma potansiyeli, yaptırımların hafifletilmesi ve UAEA denetimlerinin artırılması gibi pragmatik adımlara bağlıdır. Ancak, İsrail’in olası provokasyonları veya ABD’nin iç politik bölünmeleri, bu kırılgan süreci rayından çıkarabilir.
İran’ın müzakere yaklaşımı, ideolojik direnç ile pragmatik devlet aklı arasında bir dengeye dayanır. Ekonomik yaptırımlar, İran’ın para birimi riyalin değer kaybına, yüksek enflasyona ve işsizliğe yol açarak orta sınıf üzerinde ciddi baskı oluşturmuştur (World Bank, 2024). Bu ekonomik kriz, rejimin iç meşruiyetini tehdit ederken, müzakere masasına oturmayı zorunlu kılmıştır. Ancak, Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney’in ABD’ye duyduğu güvensizlik, İran’ın doğrudan görüşmeleri reddetmesine ve dolaylı formatı dayatmasına neden olmuştur. Hamaney’in, Trump’ın JCPOA’yı feshetmesinin yeni bir anlaşmaya sadakati sorgulattığını belirtmesi, bu temkinli duruşun tarihsel temelini gösterir (Khamenei, 2025).
İç politikada, reformist ve muhafazakar fraksiyonlar arasındaki çekişme, müzakere stratejisini şekillendirir. Reformistler, ekonomik rahatlama için diplomasiyi savunurken, muhafazakarlar rejimin ideolojik duruşunu koruma eğilimindedir. Hamaney sonrası liderlik tartışmaları da, İran’ın uzun vadeli stratejisini belirsizleştirir. Bu dinamikler, İran’ın nükleer programını bir caydırıcılık unsuru olarak görmesine ve tam bir sıfırlamayı reddetmesine yol açar. Bununla birlikte, yaptırımların kaldırılması karşılığında sınırlı tavizler, İran’ın hem ekonomik hem de stratejik çıkarlarını koruma çabasını yansıtır.
ABD’nin “Önce Amerika” Politikası ve İç Politik Bölünmeler
Trump’ın ikinci dönem dış politikası, “Önce Amerika” (America First) anlayışına dayalı bir izolasyonizm ve hızlı sonuç alma arzusunu yansıtır. Güvenlik Danışmanı Mike Waltz ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio gibi isimleri baypas ederek, kendisine sadık bir temsilci olan Steve Witkoff’u seçmesi, Trump’ın bağımsız hareket etme çabasını gösterir (Emamian, 2025). Witkoff’un ekonomik geçmişi ve diplomatik deneyimsizliği, müzakerelerde teknik detaylara hakimiyetini sorgulatsa da, Trump’ın hızlı bir anlaşma hedefi, yaptırımlarda esneklik gibi pragmatik adımları mümkün kılabilir.
Bölgesel Silahlanma Yarışı ve Vekil Savaşlarının Rolü
İran’ın nükleer kapasitesi, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez ülkelerinde silahlanma yarışını tetikleme riski taşımaktadır. Suudi Arabistan’ın nükleer teknolojiye ilgi duyduğu raporları, bölgesel dengelerin ne kadar kırılgan olduğunu göstermektedir (Al Jazeera, 2024). İran’ın bölgesel müttefikleri—Hamas, Hizbullah ve Husiler—ise vekil savaşlarının temel aktörleridir. İran, bu grupları “bağımsız müttefikler” olarak tanımlasa da, ABD bunları “proxy” olarak görmekte ve müzakerelerde gündeme alınmasını talep etmektedir. Ancak, İran’ın bu konuları tartışma dışı tutması, müzakerelerin nükleer odakla sınırlı kalmasını sağlamıştır.
Hizbullah’ın Lübnan’daki stratejik rolü, Yemen ordusu Ensarullah Hareketinin deniz güvenliği tehditleri ve Hamas’ın Filistin’deki direnişi, İran’ın bölgesel nüfuzunun temel taşlarıdır. 7 Ekim 2023 sonrası çatışmalarda bu grupların zayıflaması, İran’ın müzakere masasında daha dezavantajlı hale getirse de İran’ın iddia edildiği kadar zayıfladığını ileri sürmek mümkün değildir. ABD’nin baskı politikalarına misilleme potansiyelleri devam etmektedir (Takeyh, 2025). Bu dinamikler, nükleer görüşmelerin bölgesel istikrarla doğrudan bağlantısını ortaya koyar niteliktedir.
Uluslararası Aktörlerin Etkisi
Umman, tarihsel olarak tarafsız bir arabulucu olarak İran-ABD ilişkilerinde kritik bir rol oynamıştır. 2013’te JCPOA ön görüşmelerine ev sahipliği yapan Umman, diplomatik kanalları açık tutma konusundaki başarısıyla tanınır (Oman MFA, 2013). Umman’ın İran ve ABD ile dengeli ilişkileri, Maskat’ı güvenilir bir müzakere platformu haline getirmiştir.
Öte yandan P5+1’in Avrupalı üyeleri (İngiltere, Fransa, Almanya), JCPOA’nın kurtarılması için çaba göstermiştir. Avrupa, ABD’nin 2018 çekilmesinden sonra İran’la ticareti sürdürmek için INSTEX gibi mekanizmalar geliştirmiş, ancak yaptırımların etkisiyle sınırlı başarı elde etmiştir (EU, 2019). Umman görüşmelerinde Avrupa’nın dolaylı etkisi, UAEA denetimlerinin güçlendirilmesi ve yaptırımların kademeli kaldırılması gibi önerilerle kendini gösterir. Ancak, Trump’ın Avrupa’yı bypass etme eğilimi, bu rolü kısıtlayabilir.
UAEA, görüşmelerin teknik omurgasını oluşturur. 2024 raporları, İran’ın %60 zenginleştirilmiş uranyum stokunu artırdığını, ancak silah sınıfı (%90) seviyeye ulaşmadığını belirtse de (IAEA, 2024) ABD’li yetkililer bu görüşte değildir. Özellikle İran’la İsrail arasında karşılıklı gerçekleşen saldırıların hemen öncesinde ABD tarafından yapılan açıklamada, İran’ın nükleer silah elde etmesine ramak kaldığı ifade edilmiştir. Umman görüşmelerinde, UAEA’nın denetim protokollerinin (örneğin, Ek Protokol) yeniden uygulanması, olası bir anlaşmanın temel koşulu olarak tartışılmıştır. UAEA Direktörü Rafael Grossi’nin İran ziyareti, bu sürecin kritik bir parçasıdır (Reuters, 2025).
ABD’nin rakipleri açısından bakıldığında ise mesele başka bir veçhe arz etmektedir. Rusya, İran’ı Orta Doğu’da stratejik bir müttefik olarak görmekte ve nükleer görüşmelerde Tahran’ı desteklemektedir. Çin ise, İran’la Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında ekonomik bağlarını derinleştirmiştir (Xinhua, 2024). Her iki ülke, ABD’nin yaptırımlarını kendi çıkarlarına tehdit olarak algılamaktadır ve bu durum, İran’ın müzakere pozisyonunu güçlendirebilir. Örneğin, Rusya’nın İran’a nükleer teknoloji desteği veya Çin’in petrol ithalatı, yaptırımların etkisini azaltır. Bu dinamikler, ABD’nin İran’ı izole etme çabalarını zorlaştırır.
Görüşmelerin Potansiyeli ve Sınırları
Umman görüşmeleri, İran-ABD ilişkilerinde 1979 Devrimi’nden bu yana süregelen güvensizliğe rağmen, diplomatik bir diyalog kapısı aralamıştır. İran’ın ekonomik sorunları—yüksek enflasyon, işsizlik ve riyalin değer kaybı—müzakere masasına oturmayı zorunlu kılmıştır (World Bank, 2024). Bölgesel müttefiklerinin 7 Ekim 2023 sonrası çatışmalarda zayıflaması, İran’ın esneklik alanını artırmış, ancak İran’ın hayatta kalma stratejisi, nükleer programın tamamen terk edilmesini engelleyeceği düşünülmektedir. İran, barışçıl nükleer çalışmaların devamı ve yaptırımların kaldırılması karşılığında, zenginleştirme seviyesini düşürme veya UAEA denetimlerini artırma gibi tavizler verebilir.
ABD tarafında, Trump’ın hızlı bir anlaşma arzusu, ekonomik baskılarla desteklenen diplomasiye alan açar. Ancak, Cumhuriyetçi-Demokrat bölünmesi ve Kongre’deki muhalefet, anlaşmanın onay sürecine ilişkin soru işaretleri doğurmaktadır. İsrail’in provokatif eylemleri—örneğin, İran’a yönelik hava saldırıları—görüşmeleri sabote etme riski taşır. Olası senaryolar şunlardır:
Kısa Vadeli Anlaşma: İran’ın zenginleştirme seviyesini düşürmesi ve UAEA denetimlerini artırması karşılığında yaptırımların kısmen kaldırıldığı bir anlaşma.
Müzakerelerin Çökmesi: İsrail’in müdahalesi veya ABD’nin agresif söylemleri, görüşmeleri rayından çıkarabilir.
Askeri Gerilim: Diplomasinin başarısızlığı, sınırlı askeri operasyonları tetikleyebilir, ancak bu, bölgesel kaosu derinleştirir.
Uzun vadede, bir anlaşma, Orta Doğu’daki güç dengelerini yeniden tanımlayabilir. İran’ın nükleer çalışmalarının kontrol altına alınması, Suudi Arabistan gibi aktörlerin silahlanma arayışını yavaşlatabilir.
Sonuç
Umman görüşmeleri, İran-ABD ilişkilerindeki derin güvensizliğin gölgesinde, nükleer diplomasi için kırılgan ama umut vadeden bir fırsat sunmaktadır. İran’ın ekonomik baskılar ve bölgesel zayıflıklar nedeniyle müzakere masasına oturması, pragmatik bir uzlaşı arayışını yansıtırken, ABD’nin “Önce Amerika” politikası, hızlı bir anlaşma hedefini desteklemektedir. Ancak İsrail’in olası provokasyonları ve İran’ın bölgesel müttefiklerinin misilleme potansiyeli, bu sürecin kırılganlığını artırabilir. Umman’ın tarafsız ara buluculuğu, Avrupa’nın teknik desteği ve UAEA’nın denetim rolü, görüşmelerin sürdürülebilirliğini güçlendiren unsurlardır. Rusya ve Çin’in stratejik konumu ise, ABD’nin İran’ı izole etme çabalarını sınırlandırır. İran’ın yaptırımlara karşı geliştirdiği direnç ise, Umman görüşmeleri başarıya ulaşmasa bile onun kendisinin ABD’ye ve yaptırımlara karşı korunaklı pozisyonunda daha avantajlı bir katkı sağlayacaktır.
Görüşmelerin başarısı, tarafların kısa vadeli bir anlaşmayla güven inşa etme kapasitesine ve bölgesel aktörlerin diplomatik manevra alanını koruma becerisine bağlıdır. Uzun vadede, bu diyalog, yalnızca İran’ın nükleer tehdidini değil, Orta Doğu’daki güç dengelerini ve küresel nükleer yayılma rejimini şekillendirecektir. Stratejik sabır ve rasyonel uzlaşı, bu karmaşık süreçte yalnızca bölgesel istikrarı değil, uluslararası toplumun ortak güvenlik hedeflerini de belirleyecektir.
Kaynakça
- Abrams, E. (2025). The Talks in Oman: Round One Goes to Iran. Council on Foreign Relations.
- Emamian, S. (2025). Interview on Iran-U.S. Talks. Firstpost.
- Frances Coppola (Jun 30, 2019). Europe Circumvents U.S. Sanctions On Iran. Forbes
- IAEA. (2017). Reflections Joint Comprehensive Plan of Action. International Atomic Energy Agency.
- IAEA. (2024). Verification and Monitoring in Iran. International Atomic Energy Agency.
- Iran MFA. (04/12/2025). Top diplomats of Iran Oman meet in Muscat. Iranian Ministry of Foreign Affairs.
- Khamenei, A. (2025). Speech on U.S. Negotiations. Office of the Supreme Leader.
- Oman MFA. (2013). Oman’s Role in Iran Talks. Omani Ministry of Foreign Affairs.
- Middle East Monitor. (16 Nisan 2025). IAEA director, starting visit to Tehran..
- Takeyh, R. (2025). Where the U.S.-Iran Nuclear Talks Are Headed. Council on Foreign Relations.
- World Bank. (Spring 2024). Iran Economic Monitor/Sustaining Growth Amid Rising Geopolitical Tensions. World Bank Group.
- Xinhua. (28 Aralık 2024). China, Iran agree to further implement comprehensive cooperation plan. Xinhua News Agency.