Suriye, 2011’de başlayan iç savaşın ardından, Aralık 2024’te yeni bir döneme adım attı. Ahmet Şara liderliğindeki HTŞ yönetimi, her ne kadar büyük ölçüde homojen bir mezhebi ve etnik yapıdan oluşan İdlib kentinde, yaklaşık 7-8 yıllık bir yerel yönetim deneyimine sahip olsa da Suriye gibi etnik, mezhebi ve dini farklılıkların yönetimi daha çoğulcu politikalara zorladığı bir ülke için söz konusu tecrübenin yeterli olduğunu söylemek zor. Bu çerçevede gerek Suriye’deki mevcut toplumsal yapının beklentilerinin gerekse Suriye’nin karşı karşıya kaldığı yerel ve uluslararası karmaşık sorunların yeni hükümeti zorlayacağı öngörülebilir.
Bu anlamda Mart 2025’te Ahmed Şara liderliğinde kurulan geçiş hükümeti, ülkedeki siyasi, toplumsal ve bölgesel dinamikleri yeniden şekillendirme iddiasıyla ortaya çıktı. 23 bakanlıktan oluşan bu kabine, başkanlık rejimine geçildiği için başbakanlık makamının kaldırılması ve iki yeni bakanlığın (Acil Durumlar ve Afet Yönetimi ile Gençlik ve Spor Bakanlıkları) eklenmesiyle dikkat çekerken, Şara’nın yürütme yetkisini doğrudan üstlenmesi, merkeziyetçi bir yönetim modelini imlemekte. Bütün bunların yanı sıra bu yeni yapı, Suriye’nin 14 yıllık savaşın bıraktığı ekonomik yıkım, toplumsal parçalanma ve bölgesel aktörlerin müdahaleleriyle karşı karşıya. Son dönemde ülkede yaşanan gelişmeler, özellikle İsrail saldırıları, yeni hükümetin yapısal özellikleri ve Kürtlerin tepkileri, bu geçiş sürecinin karmaşıklığını gözler önüne seriyor.
I. Yeni Hükümetin Kuruluşu ve Yapısal Özellikleri
Ahmed Şara liderliğindeki yeni hükümet, Esad rejiminin çöküşünden yaklaşık üç ay sonra, 29 Mart 2025’te resmiyet kazandı. Şara, daha önce Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) lideri olarak tanınan bir figürken, şimdi geçici devlet başkanı sıfatıyla Suriye’yi yönetiyor. Şara, bakanların “yetkinlik ve deneyim” kriterlerine göre seçildiğini vurgularken, ideolojik ya da siyasi duruşların öncelikli olmadığını iddia ediyor. Kabinedeki çeşitlilik, bu çabanın bir göstergesi olarak sunuluyor: Sosyal İşler ve Çalışma Bakanı Hind Kabawat (Hristiyan ve tek kadın bakan), Eğitim Bakanı Muhammed Abdurrahman Türko (Kürt), Tarım Bakanı Emced Bedr (Dürzi) ve Ulaştırma Bakanı Yarub Bedir (Alevi) gibi isimler, etnik ve dini temsiliyet açısından dikkat çekiyor.
Ancak bu çeşitlilik, farklı kesimler tarafından “sembolik” olarak nitelendiriliyor. Genel olarak Suriye’yi yakından takip eden uzmanlar arasında bu temsiliyetin iç huzuru sağlamaya ve uluslararası toplumu ikna etmeye yönelik bir jest olduğu, fakat gerçek gücün Şara’ya yakın eski HTŞ mensuplarının elinde toplandığı düşüncesi hakim. Dışişleri, Savunma ve İçişleri gibi kilit bakanlıklar, Şara’nın İdlib’deki Kurtuluş Hükümeti döneminde silah arkadaşı olan isimlere emanet edilmiş durumda. Bu tablo, Şara’nın çevresinde dar bir çemberin hegemonyası olarak tanımlanıyor ve teknokratik bir hükümetten ziyade kişisel bir otoriteye dayalı bir yapının öne çıktığını savunan görüşler yoğunluk kazanıyor.[1]
Şara’nın Mart 2025’te imzaladığı geçici anayasa, bu merkeziyetçi eğilimi daha da pekiştiriyor. Bu anayasa Şara’ya parlamentonun üçte birini atama ve Anayasa Mahkemesi’nin tüm yargıçlarını belirleme yetkisi veriyor. Beş yıl süreyle geçerli olacak bu düzenleme, Şara’ya önemli bir denetimsizlik alanı tanıyor. Bu tercihin halkın özgürce seçilmiş bir kurucu meclisle anayasa yazma talebine ters düştüğü ve uzun vadede otoriter bir rejimin temellerini atabileceği tehlikesine dikkat çekiliyor.[2] Buna göre, hükümetin kuruluşu, iç çeşitlilik talepleriyle dış beklentiler (özellikle Batı’nın azınlık hakları vurgusu) arasında bir denge arayışını yansıtıyor, ancak salt kabinede yapılan bir takım düzenlemelerle Suriye’nin karmaşık demografik yapısını tam anlamıyla yansıtmak ne kadar mümkün, tartışılır bir durum.
II. İsrail’in Stratejik Müdahaleleri ve Bölgesel Dinamikler
Esad rejiminin çöküşü, Suriye’deki güç boşluğunu bölgesel aktörler için bir fırsat penceresine çevirdi; bu aktörlerin başında İsrail geliyor. İsrail ordusu, Golan’daki silahsızlandırılmış tampon bölgeyi işgal ederek kontrol noktaları kurdu ve kara birliklerini konuşlandırdı. Aynı dönemde, İsrail hava kuvvetleri Suriye genelinde yüzlerce hava saldırısı düzenledi; bu saldırılar, Suriye’nin askeri cephaneliğinin büyük bir bölümünü imha etti. Şubat 2025’te Netanyahu, Şam’ın güneyinde Suriye güçlerinin varlığını kabul etmeyeceklerini açıklayarak, bu bölgenin silahsızlandırılmasının İsrail için bir öncelik olduğunu belirtti. Aslına bakılırsa yeni Suriye hükümeti, İsrail için bir tehdit olmaktan şimdilik çıkmış durumda zira İsrail’in Şam’ın askeri kapasitesini sıfırladığı ve bu hükümetin henüz otoritesini tam olarak inşa edemediği biliniyor. [3]
İsrail’in temel stratejisi, Suriye topraklarından kendisine yönelik herhangi bir saldırı riskini ortadan kaldırmak. Ancak bu strateji, daha derin bir hedefe böl ve yönet siyasetine işaret ediyor. Amaç, Suriye’nin güçlü ve merkezi bir devlet haline gelmesini engelleyerek potansiyel bir tehdidi bertaraf etmek.[4] Bu bağlamda, İsrail, Suriye’deki etnik ve dini çeşitliliği manipüle etmeye çalışıyor. İsrail, Dürzi azınlığa yönelik söylemler geliştirerek kendisini Dürzi azınlığın “koruyucusu” ilan etmeye çalışmakta ve düzenli hava saldırılarıyla Suriye’nin askeri kapasitesini zayıflatmakta. İsrail’in, Suriye’yi bilinçli olarak zayıflatması bir taraftan ülkeyi kaosa sürüklerken diğer yandan da hiç de hesap etmediği şekilde İsrail’e düşman devletler tarafından desteklenen hükümet dışı aktörlerin güçlenmesine yol açabilir.[5]
Suriye, İsrail’in bu hamlelerine BM Genel Sekreteri ve Güvenlik Konseyi’ne “İsrail işgali ve egemenlik ihlali” gerekçesiyle şikayette bulundu. Ancak Şam’daki yönetim şu anda iç istikrarı sağlama çabalarına odaklanmayı tercih ederken İsrail’in eylemleri onun için öncelikli meseleyi oluşturmuyor.[6] Yine de İsrail’in bu agresif politikası, Suriye’nin yeni hükümetinin egemenlik iddiasını ve bölgesel meşruiyetini sorgulanır hale getirmekte.
III. İç Tepkiler ve Kürtlerin Tutumu
Yeni hükümetin iç dinamiklerle başa çıkma kapasitesi, etnik ve dini çeşitlilik karşısında ciddi bir sınavdan geçiyor. Kürtler ne yeni geçici anayasadaki düzenlemelerden ne de hükümetteki bakanların dağılımından pek memnun değil, bu memnuniyetsizliğini hükümete yönelik sert eleştirileriyle ifade ediyor. Kürt Özerk Yönetimi, Şam’ın ademi merkeziyetçi yaklaşımı ve ülke çeşitliliğini yeterince yansıtmadığını gerekçe göstererek hükümetin kararlarını tanımayacağını duyurdu. Suriye topraklarının yaklaşık üçte birini kontrol eden Kürtlerin Hükümette tek bir bakanlık koltuğuyla yetinebileceğini düşünmek pek mümkün görünmüyor.[7] Kürtlerin katılımı olmadan Suriye’de istikrar sağlanamaz ve bu, Şara’nın siyasi varlığını sürdürebilmesi için kritik bir unsur.
Şara, Suriye Demokratik Güçleri ile Kürtlerin devlet kurumlarına entegrasyonu konusunda bir ön anlaşma yapmış olsa da, bu anlaşmanın pratikte uygulanıp uygulanmayacağı belirsizliğini koruyor. Şam’ın Kürt bölgeleriyle daha yakın temas kurması ve Kürtlerin beklentilerinin bir şekilde karşılanmaması, Suriye’de nihai anlamda istikrarın oluşmasını engelleyecek en önemli unsurların başında geliyor.
Hükümetin sembolik temsiliyet çabaları, diğer azınlıkları da tatmin etmekte zorlanıyor. Örneğin, Dürziler ve Aleviler, İsrail’in müdahaleleri ve iç istikrarsızlık karşısında kendilerini korunmasız hissediyor. 14 yıllık savaş, Suriye’nin etnik ve dini dengelerini zaten kırılgan hale getirmişken, Şara’nın bu çeşitliliği birleştirme kapasitesi sorgulanıyor.[9]
IV. Zorluklar ve Gelecek Perspektifi
Yeni hükümetin karşılaştığı zorluklar, çok boyutlu bir kriz tablosu sunuyor. Ekonomik olarak, 14 yıllık savaşın bıraktığı yıkım, finansman eksikliğiyle birleşiyor. Ülkeyi ekonomik olarak ayağa kaldırmak için yatırımcıların ve iş insanlarının çekilmesi gerektiği açık ancak uluslararası yaptırımların gölgesinde yabancı yatırımcıların ülkeye nasıl yatırım yapacağı sorunu belirsizliğini koruyor.[10] Geniş bir ulusal uzlaşı olmadan yaptırımların kaldırılamayacağı ve ülkenin aynı hedef doğrultusunda birleşemeyeceğini söyleyebiliriz. Şara yemin törenindeki konuşmasında ekonomik önceliklere (sağlık sistemi, elektrik, altyapı ve dijitalleşme) odaklandığını gösteren açıklamalar yaptı, ancak bu vaatlerin hayata geçmesi için uzun bir zamana ihtiyaç duyulduğunu vurgulamak gerekir.
Güvenlik açısından, hükümetin henüz tüm Suriye topraklarında kontrolü sağlayamaması büyük bir handikap. İsrail’in hava saldırıları, bu zayıflığı sürekli hatırlatırken, Kürtlerin muhalefeti ve diğer bölgelerdeki potansiyel istikrarsızlıklar, Şara’nın otoritesini sınamaya devam ediyor. Her ne kadar HTŞ ülkeye yeni bir başlangıç sunuyor görünse de HTŞ’nin ordu ve güvenlik güçlerini tekelleştirme eğilimi bu fırsatı heba etme riski taşıyor. Eğer Şara, HTŞ’nin yanı sıra bütün İslamcı grupları birleştirip sadakatlerini kazanırsa, eski otoriter rejime benzer bir yapı yeniden doğabilir öte yandan bu grupların birleşmemesi ise yeni devlet yapısının inşasını baltalarken grupsal bağlılıklar ordunun parçalı yapısını sürdürmekten başka bir işe yaramayabilir.
V. Sonuç ve Değerlendirme
Suriye’nin yeni hükümeti, Esad sonrası dönemde bir umut ışığı olarak ortaya çıksa da, yapısal tercihleri, temsiliyet eksiklikleri ve bölgesel müdahalelerle karşı karşıya. Şara’nın yetkinlik ve çeşitlilik vurgusu, uluslararası desteği kazanmış olsa da, iç dinamikleri tatmin etmekten uzak. İsrail’in “böl ve yönet” stratejisi, Suriye’nin toparlanma sürecini baltalarken, Kürtlerin ve diğer azınlıkların dışlanmışlık hissi, toplumsal barışı riske atıyor. Ekonomik toparlanma, güvenlik ve siyasi katılım gibi temel zorluklar, hükümetin önündeki en büyük sınavlar.
İsrail’in stratejik hamleleri ve potansiyel riskleri dikkat çekerken hükümetin sembolik temsiliyet ile gerçek güç dağılımı arasındaki çelişki giderek derinleşen bir çatlağın habercisi olabilir. Kürtlerin tepkisi ise Şara’nın meşruiyet krizini derinleştiriyor. Eğer hükümet, dış beklentilere değil, Suriye halkının ihtiyaçlarına odaklanırsa, ülkeyi birleştirme şansı doğabilir. Aksi halde, “Suriye’nin kurtarıcıları”, yeni bir baskı rejiminin mimarları haline gelebilir. Bu nedenle, Şara liderliğindeki ilk aylar, sadece Suriye’nin değil, tüm bölgenin geleceğini şekillendirecek kritik bir eşik olarak değerlendirilmelidir..
Dipnotlar
[1] Fabrice Balanche, France Presse’e verdiği demeçte, “Yeni hükümette kilit pozisyonlar, daha önce İdlib’i yöneten Kurtuluş Hükümeti’nde Şara ile silah arkadaşı olan isimlere teslim edildi,” diyerek Şara’nın çevresindeki dar bir çemberin hegemonyasını vurguluyor (Kaynak: France Presse, Mart 2025).
[2] Ömer Habbel, DW Arabic’e yaptığı açıklamada, “Hükümetin kuruluş süreci, başkanlığın kriterleriyle destekçi ülkelerin beklentileri arasında bir denge arayışını yansıtıyor, ancak bu tercihin halkın anayasa yazma talebine ters düştüğünü ve felaket yaratabileceğini” ifade ediyor (Kaynak: DW Arabic, Mart 2025).
[3] Joost Hiltermann, SRF’ye verdiği demeçte, “Yeni Suriye hükümeti şu anda İsrail için bir tehdit değil; çünkü İsrail, Şam’ın askeri kapasitesini sıfırladı ve bu hükümet henüz otoritesini sağlamlaştırabilmiş değil,” diyor (Kaynak: SRF, 29 Mart 2025).
[4] Hiltermann, aynı röportajda, “Eğer düşmanını zayıflatmak istiyorsan, onu böl. Bu, İsrail’in eski bir stratejisi,” diyerek İsrail’in “böl ve yönet” politikasını açıklıyor (Kaynak: SRF, 29 Mart 2025).
[5] Hiltermann, “İsrail, Suriye’yi bilinçli olarak zayıflatırsa, bu durum İsrail’e düşman devletler tarafından desteklenen hükümet dışı aktörlerin güçlenmesine yol açabilir,” uyarısında bulunuyor (Kaynak: SRF, 29 Mart 2025).
[6] Hiltermann, “Şam’daki yönetimin şu anda iç istikrarı sağlama çabalarına odaklandığını ve İsrail’in eylemlerinin öncelikli meselesi olmadığını” belirtiyor (Kaynak: SRF, 29 Mart 2025).
[7] Nina Amin, SRF’ye verdiği demeçte, “Kürtler, Suriye topraklarının yaklaşık üçte birini kontrol ediyor. Hükümette tek bir bakanlık koltuğu, onlar için asla yeterli değil,” diyor (Kaynak: SRF, 31 Mart 2025).
[8] Amin, aynı röportajda, “Şara’nın Kürt bölgelerine el uzatması gerekecek. Aksi halde ülkede ne istikrar ne de huzur mümkün,” diyerek Şara’nın açmazını vurguluyor (Kaynak: SRF, 31 Mart 2025).
[9] Habbel, “23 bakanla Suriye’nin devasa çeşitliliğini tam anlamıyla yansıtıp herkesi mutlu etmek imkânsız,” diyerek yapısal bir eksikliğe işaret ediyor (Kaynak: DW Arabic, Mart 2025).
[10] Habbel, “Ülkeyi ayağa kaldırmak için yatırımcıların ve iş insanlarının çekilmesi gerekiyor, ancak bu hedef uluslararası yaptırımların gölgesinde zor,” diyor (Kaynak: DW Arabic, Mart 2025).
[11] Hiltermann, “İsrail’in uzun vadeli güvenlik için siyasi vizyon eksikliği”ni eleştirerek, bu durumun Suriye’nin geleceği için de bir uyarı olduğunu ifade ediyor (Kaynak: SRF, 29 Mart 2025).