Hamas’ın Esad Suriye’si, Mısır ve İran’la İlişkilerine Halid Meşal Üzerinden Bakmak

Suriye’de 8 Aralık’ta yaşanan dönüşümün yıldönümünde Hamas’ın kıdemli liderlerinden Halid Meşal’in açıklamaları yeniden gündem oldu. Meşal, daha önce açıkça karşı çıktığı Beşşar Esad ve Baas rejimi için şu açıklamalarda bulunmuştu: “Esad rejimi bizi uzun bir süre boyunca destekledi ve kendisine teşekkür edilmesi gereken tutumları oldu. Ancak bizi hakta destekleyen birini, onun bâtıl işinde desteklemeyiz. Suriye halkının iradesiyle elde ettiği özgürlük ve kazanımlardan dolayı büyük bir mutluluk duyuyoruz.”

Bu ifadeler elbette Meşal’in kişisel tutumundan, Hamas içindeki güç mücadelelerinden ve İran-Suriye ekseniyle, Hamas’ın Şam üzerinden desteklenmesinden bağımsız ele alınamaz.

Hamas, resmi adıyla İslami Direniş Hareketi (Hareket el-Mukavemet el-İslamiyye), 1987’de Filistin’deki Birinci İntifada sırasında kurulmuş bir siyasi ve askeri örgüt olarak, Filistin davasının hâlihazırdaki en güçlü birkaç organize yapısından biri. Kökenleri Mısır merkezli Müslüman Kardeşler’e (İhvan) ve 1940’lardan beri Mısır-Gazze ilişkileri ve etkileşimine dayanan örgüt, Filistin ulusal kurtuluş mücadelesini İslamî bir çerçevede yorumlamasıyla bilinir. Kuruluşundan beri, Hamas’ın liderlik yapısındaki değişiklikler ve güç mücadeleleri, örgütün stratejik yönelimlerini, iç bölünmelerini ve dış ilişkilerini şekillendirmiş durumda. Özellikle 2004’ten 2025’e uzanan dönem, İsrail’in liderleri hedef alan suikast politikaları, bölgesel krizler (örneğin Arap Ayaklanmaları ve Suriye İç Savaşı) ve uluslararası izolasyonun etkisi altında dramatik dönüşümlere sahne oldu.

Hamas’ın liderlik değişimi ve geçişlerini kronolojik bir çerçevede incelemek, diaspora-Gazze arasında zaman zaman gözlemlenen ayrışmaları, İran-Suriye ittifakını ve Hamas’ın siyaset pratiğindeki pragmatik-ideolojik dengeleri analiz etmek açısından faydalı bir çerçeve sunabilir.

2004 Suikastları ve Halid Meşal’in Yükselişi

Hamas’ın liderlik tarihindeki kritik bir kırılma noktası, 2004 yılındaki suikast dalgasıydı. Örgütün manevi lideri ve kurucusu Şeyh Ahmed Yasin, Mart 2004’te Gazze’de İsrail helikopterlerinin düzenlediği bir hava saldırısında öldürüldü. Yasin, tekerlekli sandalyeye mahkûm bir din adamı olarak, 1960’lardan itibaren Hamas’ın ideolojik temelini atmış ve pek çok ismi doğrudan kendisi yetiştirmişti. Şeyh’in ölümü, Hamas tabanında büyük bir öfke dalgası yarattı. Yalnızca bir ay sonra, 17 Nisan 2004’te, Yasin’in halefi ve Hamas’ın kurucu isimlerinden Abdülaziz el-Rantisi de benzer bir hava saldırısında hayatını kaybetti. Rantisi, örgütün askeri kanadını (İzzeddin el-Kassam Tugayları) güçlendirmiş bir doktor ve aktivistti. Bu ikili suikast, İsrail’in “hedefli imha” stratejisinin bir parçasıydı ve Hamas’ı liderlik krizine sürükleyecekti. Diğer yandan da Gazze merkezli kıdemli liderlerin İsrail’in sürekli hedefinde olacağını gösterdi.

Şeyh Yasin ve Rantisi gibi birinci kuşağa mensup Gazzeli liderlerin yokluğunda, boşluğu dolduran isim, 1967 Savaşı sonrası Filistin’i 11 yaşındayken ailesiyle terk etmek zorunda kalan Batı Şeria doğumlu (1956) Halid Meşal oldu. Meşal, 1996’dan beri Hamas’ın Siyasi Büro başkanlığını yürütmekteydi ve 1997’de Amman’da İsrail ajanlarının düzenlediği zehirli suikast girişiminden Ürdün Kralı Hüseyin’in müdahalesiyle kurtulmuştu. Bu olay, Meşal’i uluslararası arenada sembolik bir figür haline getirdi. 2004’ten itibaren Şam merkezli diaspora liderliğini üstlenen Meşal, örgütün dış ilişkilerini yönetti. Suriye’nin Beşşar Esad yönetimi, Hamas’a (ve ayrıca İslamî Cihad’a) lojistik ve diplomatik destek sağlıyordu; bu dönem, İran’ın da doğrudan ve dolaylı katkılarıyla örgütün finansal ve askeri kapasitesini arttırdı.

2006 Seçimleri ve Siyasi Dönüşüm

Meşal’in liderliği öncesi, Hamas gizli bir direniş grubundan siyasi bir aktöre dönüşme ve partileşme evresindeydi, Meşal bu dönüşümü daha da hızlandırdı. Bu stratejinin zirvesi de 2006 parlamento seçimleriydi. 25 Ocak 2006’da düzenlenen Filistin Yasama Konseyi seçimleri, Hamas’ın siyasi katılımının dönüm noktasıydı. Mahmud Abbas’ın başkanlığındaki Filistin Yönetimi altında gerçekleşen seçimlere Hamas kendi adaylarıyla katıldı. Sonuçlar şaşırtıcıydı: Hamas, %45 oy oranıyla 132 sandalyeden 74’ünü kazandı, Mahmud Abbas’ın (ve Arafat’ın) partisi el-Fetih ise 45 sandalye ile ikinci sırada kaldı.

Bu zafer, el-Fetih’in yolsuzluk ve başarısızlıklarına karşı bir tepkiydi; ancak uluslararası toplum tarafından “terör örgütü” olarak görülen Hamas’ın hükümet kurmasına izin verilmedi. ABD ve Avrupa Birliği, yardımları kesti. İsrail ise Gazze’yi ablukaya aldı. Haziran 2007’de Gazze’de el-Fetih’le yaşanan kanlı iç çatışmalar sonucunda Hamas, bölgeyi tamamen kontrolüne aldı. Bu olay, Filistin’i fiilen ikiye böldü: Batı Şeria’da el-Fetih, Gazze’de Hamas kontrolü sağladı ve Filistin bir kez daha parçalandı.

Hamas’ın başındaki Meşal, Şam’dan bu süreci yönetti; seçimlerde aday olamadığı için listenin başında İsmail Heniyye vardı. Seçimlere katılma fikri büyük ölçüde bu ikilinin vizyonuydu; ancak zaferin meyveleri, izolasyon ve ekonomik zorluklarla gölgelendi. 2004-2011 arası, Meşal ve Hamas için görece istikrarlı bir dönemdi: İran’ın yıllık 100-150 milyon dolarlık desteğiyle, Hizbullah ve Suriye üzerinden askerî yardımlar devam ediyordu. Ancak 2011 Arap Ayaklanmaları (veya Baharı), dengeleri altüst etti.

Arap Ayaklanmaları Süreci ve Suriye Kırılması (2011-2013)

Mısır İhvan’ının bir koalisyon içinde Mübarek rejimini devirmesinin de etkisiyle Arap Ayaklanmaları’nın Suriye’ye sıçraması sonucu (Mart 2011), Meşal zor bir kararın eşiğine geldi. Esad rejimi, protestoları şiddetle bastırırken, Meşal ilk bir yıl temkinli bir çizgi izledi. O dönemde Türkiye ve Katar’la ilişkilerini güçlendirdi, Türkiye’nin Filistin yanlısı politikaları ve Katar’ın finansal desteği de Meşal liderliğindeki Hamas için alternatif sığınaklar sağladı. Bu süreç, Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in (İhvan) paralel yükselişiyle iç içe geçti; zira Hamas, İhvan’ın Filistin kolu olarak doğmuştu ve Mısır’daki siyasi durum Gazze ablukasını doğrudan etkileme potansiyeline sahipti.

2010’da Hüsnü Mübarek rejimiyle İhvan arasındaki gerilim zirveye ulaşmıştı; Mübarek’in otoriter yönetimi örgütü yeraltına itmişti. Şubat 2011’de Tahrir Meydanı protestoları Mübarek’i devirince, İhvan ülkede ve bölge genelinde hızla yükseldi. Nisan 2011’de Özgürlük ve Adalet Partisi’ni kuran örgüt, Kasım 2011 parlamento seçimlerinde çoğunluğu elde etti. Bu zafer, İhvan’ı Mısır’ın en güçlü politik aktörü yaptı; Muhammed Mursi, Haziran 2012 cumhurbaşkanlığı seçimlerini %51,7 oyla kazandı ve Mısır’daki ilk İslamî kökenli lider oldu.

Mursi dönemi, Hamas için gerçek bir umut ışığıydı: Refah Sınır Kapısı kısmen açıldı, Gazze’ye insani yardım akışı arttı ve Mısır, İsrail ablukasını yumuşattı. Meşal, bu gelişmeleri Şam’dan destekledi; İhvan’ın zaferi, Arap Baharı’nın “İslamî demokrasi” modelini pekiştirdi ve Hamas’ın diaspora stratejisine de ilham verdi. Ne var ki, Mursi’nin yönetimi ekonomik krizler, anayasa tartışmaları ve seküler kesimlerin protestolarıyla sarsıldı. Haziran 2013’te milyonlarca gösterici sokaklara dökülünce, ordu 3 Temmuz 2013’te darbe yaptı; Mursi devrildi ve General Abdülfettah el-Sisi iktidara geldi. İhvan, “terör örgütü” ilan edildi, Eylül 2013’te mahkeme kararıyla yasaklandı, mallarına el konuldu ve binlerce üyesi tutuklandı. Bu düşüş, içeride İhvan’ı çökertirken, dışarıda da Hamas’ı vurdu: Yeni Mısır rejimi, Refah’ı kapattı, ablukayı sıkılaştırdı ve Gazze’ye yönelik tünel operasyonlarını başlattı. Hamas’ın aynı kökenden geldikleri müttefiki İhvan’ın çöküşü, 2013 yazından sonra işleri daha da zorlaştıracaktı.

2012 yazında, Suriye’de Müslüman Kardeşler’in Esad’a karşı giriştiği silahlı mücadelenin şiddetlenmesi ve Türkiye’nin de Şam’la ilişkileri kesmesiyle Meşal de safını belirledi. Temmuz 2012’de Baas karşıtı sert bir açıklamayla Şam’dan ayrılarak Katar’a yerleşti. Bu hamle, ideolojik tutarlılık taşıyordu –Meşal, Müslüman Kardeşler kökenliydi ve “Arap devrimleri”ni destekliyordu– Mısır’daki gelişmeler de bu adımı güçlendiriyordu. Bununla birlikte, Gazze’deki liderlerin, özellikle İsmail Heniyye (Gazze’deki Hamas lideri, 2004-2017) ve Yahya Sinvar’ın (askerî kanadın önde gelen isimlerinden) bu kararı onaylamadığına dair yorumlar arttı. Zira Gazze’deki liderlik, Suriye İç Savaşı’nda tarafsız kalmayı ve İran-Suriye ekseniyle çatışmamayı savunuyordu. Gazze zaten mütemadiyen İsrail tehdidi altındaydı; güçlü Arap ülkeleri (Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün) retorik dışında somut destek vermiyordu. Bu şartlarda Hamas’a destek, büyük ölçüde İran’dan geliyordu (onlarca milyon dolarlık yıllık fonlar, roket teknolojisi ve askerî eğitim).

Meşal’in bu şartlarda Tahran açısından hayati öneme sahip Şam’dan ayrılışı Tahran’ı kızdıracaktı; İran, 2012 sonundan itibaren Hamas’la temaslarını bitirmediyse de askerî yardımı kesti ve kaynaklarını Gazze’deki bir diğer silahlı İslamcı yapı olan İslamî Cihad’a kaydırdı. Bu umutsuz şartlar, Gazze’de 2010’lu yılların umutsuzluğunun da sebeplerinden biriydi: Elektrik kesintileri, işsizlik oranlarının %60’lara ulaşması ve 2014 Gazze Savaşı’ndaki cephane sıkıntıları.

2017’de Hamas içindeki Liderlik Değişimi ve Uzlaşı Dönemi

İç gerilimler, 2017’de zirveye ulaştı. Hamas, Körfez monarşilerinin sürüklediği Arap blokuyla hareket etmenin sahada kendisine somut fayda sağlamadığını gördü; İran ve Hizbullah’ın ağır müdahalesi de Suriye’de sahada durumu silahlı muhalefet açısından krize sokmuş durumdaydı. Bu şartlarda Hamas yeniden Şam’la (ve elbette İran’la da) normalleşme girişimlerine başladı. Mayıs 2017’de Şura Konseyi seçimlerinde, İran’la ilişkileri sorunlu olan Halid Meşal liderliği bıraktı ve Gazze’deki İsmail Heniyye’ye devretti.

Heniyye, Gazze kökenli (1963 doğumlu) pragmatik bir figürdü; el-Fetih’le uzlaşı ve İran’la ilişkileri onarma vizyonu taşıyordu. Heniyye, Meşal’le birlikte Katar’a yerleşirken, Gazze’deki liderlik de 2017’den itibaren Yahya Sinvar’a geçti. Sinvar (1962 doğumlu), 1989’da Hamas’ın istihbarat örgütünü yönetmek suçundan İsrail tarafından tutuklanmış, 2011 Gilad Şalit takasında serbest bırakılmıştı. Sert askerî çizgisiyle bilinen Sinvar, İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın da kurucularındandı.

Bu ikili yapı (diasporada Heniyye, Gazze’de Sinvar), örgütü dengeledi, ikisi de Gazzeli olan ve yakın dostluk içindeki Heniyye-Sinvar ikilisi Hamas’ı daha ahenkli şekilde yöneterek Meşal zamanındaki uyumsuzluğu büyük ölçüde ortadan kaldırdı. Bu hamle sonrasında İran desteği yeniden arttı: Yıllık 70-100 milyon dolarlık yarımların yanında, füze ve roket teknolojisi, ayrıca askerî eğitim de verilmekteydi. Ayrıca 2017’de Hamas, 1980’lerdeki kuruluşundan beri yürürlükte olan parti programını değiştirip yeni bir tüzük yayınladı; antisemitizm suçlamalarını yumuşatarak, mücadelesini “işgal karşıtlığı” olarak çerçeveledi. Bu değişiklik, diplomatik açılımları kolaylaştırdı, ancak Gazze ablukası buna rağmen devam etti.

7 Ekim 2023 Saldırısı ve Sonrasındaki Süreç

Heniyye-Sinvar liderliğindeki Hamas, 7 Ekim 2023 saldırısıyla farklı bir aşamaya geçti. “Aksa Tufanı” operasyonu, 5.000 roket atışı, paraşütlü baskınlar ve kibbutz işgalleriyle 1.200 İsrailli’nin ölümünü, 250 kişinin de rehin alınmasını beraberinde getirdi. Saldırının mimarı Sinvar ve birlikte hareket ettiği Muhammed Deyf olarak görüldü; Heniyye ise bu süreçte Katar’dan diplomatik cepheyi yönetirken, Meşal saldırıyı basından öğrendiğini söyledi.

İsrail’in misillemesi, Gazze’de on binlerce sivilin ölümüne yol açtı. Savaş, liderlikte yeni kayıplara neden oldu. 31 Temmuz 2024’te Heniyye, Tahran’da Devrim Muhafızları koruması altındayken İsrail tarafından suikasta uğrayınca, Ağustos 2024’te Sinvar, Hamas’ın genel lideri olarak seçildi. Bu süreçte Meşal’in ismi de telaffuz edildi, buna rağmen (kuvvetle muhtemel) savaş sürerken İran’ın desteğinden mahrum kalmamak için, Gazze’den dışarı çıkamamasına rağmen Sinvar seçildi. Ancak Heniyye’den birkaç hafta sonra Sinvar da 16 Ekim 2024’te Refah’ta İsrail güçleriyle çıkan çatışmada öldürüldü. Bu kayıplar, Hamas’ı ciddi bir liderlik boşluğuna sürükledi.

Sinvar’ın ölümünün ardından, Hamas geçici bir liderlik konseyi kurdu. Aralık 2025 itibarıyla, liderlik diasporadaki isimlerden oluşuyor ve hayatta kalan Halid Meşal, diaspora ofisinin başı olarak bu süreçte aktif rol oynuyor. Meşal, son röportajlarında Gazze’de silahsızlanma (daha doğrusu silahtan arındırma değil de dondurma) vizyonunu savunuyor ve uluslararası toplumun desteğini vurguluyor. Halil el-Hayye, Doha merkezli vekil başkan olarak görev yapıyor; Eylül 2025’te o da Katar’da İsrail’in hedefi oldu ancak hayatta kaldı. Gazze’de ise İzzeddin el-Haddad, Kassam Tugayları’nın askerî komutanı olarak görev yapıyor, ancak onun yardımcısı Raid Saad da Aralık 2025’teki bir suikastla hedef alınarak öldürüldü. Muhammed Sinvar (Yahya’nın kardeşi) ve Muhammed Deyf’in (Temmuz 2024’te öldürüldüğü teyit edildi) yerini alan isimler döneminde, ağır saldırılar karşısında Hamas’ın Gazze’deki yapılanması daha da zayıfladı.

Ve nihayet 8 Aralık’ta Suriye’de Esad yönetiminin düştüğü, Hizbullah’ın üst düzey liderliği ve kadrolarını savaşta yitirdiği, İran’ın Haziran 2025’te doğrudan hedef alınıp günlerce İsrail-ABD tarafından bombalandığı süreçte, Hamas da tecrübeli bir örgüt olarak diplomatik hamlelerle daha ağır yara almadan bu süreci atlatma çabası içerisinde.

Bu dönüşümler, Hamas’ın esnekliğini gösteriyor aslında; bu esneklik, diasporadaki politik kadroların farklı cephelerle ilişkileri ve diplomatik eğilimiyle, Gazze’deki liderliğin askerî pragmatizmi arasındaki salınımda kendini gösteriyor. İran desteği, 2017’den 2024’e kadar güçlüydü, ancak Arap dünyasından verilen destek retorik açıklamalarla sınırlı. Gelecek, Gazze’nin yeniden inşası, ateşkesin sürdürülebilirliği ve bir ölçüde Filistin’deki Nisan 2026 seçimlerine bağlı. Hamas, ideolojik köklerini korurken, bir yandan da pragmatik bir uyum gösteriyor; ancak İsrail’in baskısı ve uluslararası izolasyon sorunları daha da derinleştiriyor.

Bu noktada dikkatle izlenmesi gereken bir dinamik; örgütün ABD ve İsrail’in yoğun baskısı sürerken el-Şara yönetimindeki Suriye ile ne ölçüde yakınlaşabileceği, İsrail işgali tehdidi altında Şam’a yeniden dönüp dönemeyeceği ve elbette İran’la temaslarının kapsam ve derinliği. Bu noktada söylemek belki fazla iddialı olabilir, ama şu değerlendirmeyi de bu vesileyle kayda geçirmek isterim: 2011-24 İç Savaş sürecinde İran ile Suriyeli İslamcı güçler arasına kan girmiş olsa ve birbirlerinden nefret etseler de, İsrail’in ağır saldırganlığı sürdükçe Şara Suriye’si ile İran’ın bir süre sonra İsrail karşıtlığında sınırlı ölçekte bir işbirliği yapmaları çok da imkânsız görünmüyor gözüme. Suriye’nin İsrail ve ABD ile ilişkileri uzun müddet çözüm üretmekten uzak kaldıkça, buna dair işaretleri görmek sürpriz sayılmamalı.

***

Hamas’ın liderlik tarihindeki değişim ve dönüşümler, abluka altındaki Gazze ve izolasyonla karşı karşıya olan diaspora liderliğini ve direnişin kırılganlığını yansıtıyor. Meşal’in diplomatik vizyonundan Sinvar’ın askerî sertliğine varana kadar, örgüt zaman içinde stratejik uyarlamalar yapabildi. 2026’ya girerken, Meşal’in diaspora liderliği altında ve yeni seçilecek lideri beklerken, Hamas artık yeni bir aşamada: Silahsızlanma tartışmaları ve genç nesil desteğinin sürekliliğini sağlama hedefi altında Filistinliler arasında varlığını sürdürebilmek. Bu süreç, el-Fetih’in yozlaşmışlığı ortadayken, Filistin davasının da geleceğini belirleyecek.

Mehmet Akif Koç
Mehmet Akif Koç
ODTÜ İktisat Bölümü'nden mezun oldu. Yüksek lisansını "Uluslararası Güvenlik" sahasında, doktorasını Orta Doğu Çalışmaları alanında tamamladı. Orta Doğu tarihi ve jeopolitiği, Türkiye-İran ilişkileri, Orta Doğu’nun uluslararası ekonomi-politiği konularında çalışmalarını sürdüren Koç, çeşitli haber ve analiz platformlarında uluslararası siyaset, dış politika ve strateji üzerine makale ve raporlar yayınlıyor, Modern Ortadoğu Tarihi seminerleri veriyor. Matbuat Yayın Grubu markasıyla sürdürdüğü kültür yayıncılığı faaliyetlerinin yanısıra, Farsça ve İngilizceden 30'un üzerinde eseri Türkçeye kazandırdı. Yayınlanmış eserleri; -Rekabetten Geleceğe: Türkiye-İran İlişkilerinin Güvenlik Boyutu (2012) -Hey You! – Irak’taki Amerikan Hapishanelerinden Hatıralar (Said Ebutalib - Farsçadan tercüme) (2018) -Mecazi Pencereler – Modern İran Edebiyatından Barış Şiirleri Antolojisi (2019) -Sesi Görebilmek – Modern İran Şiiri Antolojisi (2019) -Yeniden Merhaba Diyeceğim – Modern İran Edebiyatından Kadın Şairler Antolojisi (2019) -Hacı Ağa – (Sadık Hidayet – Farsçadan tercüme) (2020) -Samed Behrengi Öyküleri (Farsçadan tercüme) (2020)

Diğer Yazılar

İlgili Yazılar

Suriye’nin İki Yüzyıllık Fay Hattı: 8 Aralık’ı Daha Geniş...

Ebu Muhammed Colânî, sonradan kullandığı gerçek ismiyle Ahmed el-Şara, 5 Aralık 2024’te Baas’ı gerileterek ele geçirdikleri geleneksel Sünni...

Gazze’de Ateşkese Yeniden Bakmak: Büyük Resimde Sırada Ne Var?

7 Ekim 2023’teki saldırıların ardından İsrail’in topyekûn saldırıyla giriştiği katliam, Gazze’yi büyük bir enkaza dönüştürdü. Yaklaşık 70 bin...

İsrail Siyasetinin Yükselen İki Aşırı Sağ İkonu: Ben-Gvir ve...

-“Gazze’ye atom bombası atılmalı”  -“Gazze’deki çocuklara neden ateş edilmesin?”  -“(Cezaevindeki Filistinli esirler) Onların elinden her şeyi aldık, tek şey kaldı,...

Oğuz Kağan Peygamber Miydi? Peki Ya Dede Korkut?

Sosyal medyanın ve malumat kaynaklarının yaygınlaşmasıyla daha görünür ve tartışmalı hale gelen, alışılageldik dinî öğretileri meydan okuyucu bir...

Yevgeni Primakov ve “Rusların Gözünden Ortadoğu”: İdeolojiden Pragmatizme

Soğuk Savaş döneminde Moskova’nın Ortadoğu politikası temelde iki aks üzerinden belirlenip icra edilmekteydi: Batı emperyalizmine karşı bir cephe...

Yevgeni Primakov ve Sovyetlerden Rusya’ya Kremlin’in Ortadoğu Siyaseti

Rus dış politikası üzerine önemli uzmanlardan biri olan Dmitri Trenin, 2010 yılı sonunda başlayan Arap Ayaklanmaları sürecinde Kremlin’in...

Auschwitz, Yahudiler, Müslümanlar ve “Düşman” Olmak

Samî ırkından gelen iki akraba topluluk ve iki semavi dinin temsilcisi olarak Yahudilerle Müslüman Araplar arasında, bilhassa 20....

Türk Akademisindeki En “Cins” Kafalardan Biri: Sencer Divitçioğlu

Genel itibariyle birbirini biteviye tekrar etmenin ötesine gitmeyen akademik camiamızda, farklı bir şeyler söyleyen, rutin çalışmaların ötesine geçip...

Çin, Doğu Türkistan Meselesi ve Uygurlar II – Sahadaki...

Doğu Türkistan ve Uygurlar meselesiyle ilgili olarak, bir önceki yazıda (https://ekopolitik.org.tr/cin-dogu-turkistan-meselesi-ve-uygurlar-i-isin-dogrusu-ne-mehmet-akif-koc-ekopolitik/) bölgesel ve küresel dengelere değinmiş, Çin’in bölgeye...

Çin, Doğu Türkistan Meselesi ve Uygurlar I – İşin...

Türkiye’nin resmî dış politik gündeminde değilse de kamuoyunun kendi gündeminde son on yıldır en tepede olan dış meselelerin...

ABD-İsrail’in Gazze Ültimatomu: Filistin’in Geleceğinde Ne Var?

ABD Başkanı Trump, Gazze’deki katliamın gölgesinde son günlerde iki kritik görüşme yaptı. İlkinde, 23 Eylül’de BM Genel Kurulu...

BM’nin yolculuğu: İmparatorluktan Barış İdealine ve Nihayet Hükümsüz Kalmaya

ABD Başkanı Donald Trump, 23 Eylül 2025 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, o alışıldık tavırları...

Birinci Dünya Savaşı’nı Almanlar mı Başlattı? Durkheim’ın Penceresinden Bir...

Modern dönem tarihinin ilk küresel savaşı olarak nitelendirilebilecek Birinci Dünya Savaşı (1914-1918), Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkarak içinde bulunduğumuz Ortadoğu...

“Onbaşının Karısı” ya da İran’a İngiliz Gözlüğüyle Bakmak

Gerald Seymour (1941), Soğuk Savaş döneminde, 1960’larda gazetecilikle başlayan kariyerinde, zaman içinde önemli bir polisiye gerilim ve casusluk...

“Lozan Hezimet Mi Zafer Mi?” Tartışmalarına Alternatif Bir Bakış

Türkiye’de özellikle son yıllarda, toplumdaki mevcut politik ve kimlik temelli tartışmalara eklemlenen ilginç bir amatör tarihçilik konusu dikkat...

Filistin Meselesi’nin En Kritik Dönemi: 1948’de Kudüs’te Ne Oldu?

İngiltere II. Dünya Savaşı’ndan galipler safında çıkmışsa da, 1,5 asırdan fazla bir süredir elinde tuttuğu küresel süpergüç statüsünü...

Hakikat arayışçısı bir Iraklı-Yahudi entelektüel: Avi Shlaim ve Üç...

Tüm Arap dünyasının yetiştirdiği en değerli aydın ve entelektüellerden Erward Said, modern klasikler arasına giren kült eseri Entelektüel...

Enver Paşa’nın Moskova Günleri: ABD’li Bir Gazetecinin Tanıklığı

Osmanlı Devleti’nin Avrupa’nın mütegallibesi arasındaki paylaşım sofrasında “ana yemek” olduğu Büyük Savaş mağlubiyetle sonuçlanınca, İttihatçıların, uçsuz bucaksız hayalleri...

Sultan Galiyev: 1917 Bolşevik Devrimi’nin Türk İkonu

1917 Bolşevik Devrimi, şüphesiz tarihin en büyük devrimleri arasında; hatta 1789 Fransız Devrimi’nin ardından en fazla sınır aşan...

“Tanrı’nın Kuraltanımaz Kulları”: Göz önünde ama görünmez dervişler

Tasavvuf, günümüzde çoğunlukla yanlış anlaşılan ve hemen herkesin kendi meşrebine göre kimi zaman hayranlıkla kim zaman kuşkuyla andığı,...

Gazâlî üzerine… Gölgede kalanlar, Türkler, Farslar, İran ve Horasan

Bugünlerde elimde oldukça ilgi çekici iki önemli kitap var. İlki Batı’daki kayda değer İslam düşüncesi uzmanlarından Prof. Eric...