ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ı anlamak için onu klasik anlamda bir “dış politika aktörü” olarak okumak baştan eksik kalır. Barrack ne bir diplomat, ne bir strateji kuramcısı, ne de resmî bir devlet temsilcisidir; buna karşın, tam da bu belirsiz konum sayesinde olağanüstü bir etki alanı üretir (CFR 2020). Devletler arası diplomasiyle sermaye aklının, jeopolitik stratejiyle gayrimenkul kapitalizminin, ideolojiyle kişisel ağların iç içe geçtiği post-Westfalyen bir figür olarak Barrack, egemenliğin artık sabit kurumlar üzerinden değil, dolaşım hâlindeki ilişkiler üzerinden işlediği bir çağın temsilcisidir (Security Dialogue 2020). Lübnan kökenli bir aileden gelmesi, Arap dünyasının diline, jestlerine ve siyasal sembolizmine aşina olması, onu Amerikan elitleri içinde kültürel olarak “iki dilli” bir aktör hâline getirir (New York Times 2017). Bu çift yönlü aidiyet, Barrack’a hem Batılı finans çevrelerinde hem de Körfez monarşilerinde güvenilir bir aracı statüsü kazandırır. Amerikan dış politikasında uzun süredir var olan “sert güç” ile “piyasa dostu yumuşak güç” arasındaki geçiş alanı, Barrack’ta neredeyse cisimleşmiş hâle gelir (Foreign Policy 2018).
Barrack’ın Orta Doğu yaklaşımının temelinde, bölgeyi demokratikleşme, insan hakları ya da normatif evrenselcilik perspektifiyle ele alan klasik liberal Amerikan çizgisi yer almaz (Barrack 2016; Brookings 2019). Aksine bu çizgiye karşı sessiz ama kararlı bir mesafe söz konusudur. Barrack için Orta Doğu, dönüştürülmesi gereken bir siyasal alan olmaktan çok, yönetilmesi gereken bir karmaşıklık alanıdır. Onun perspektifi, düzenin korunması, sermaye akışlarının kesintisizliği ve yerel elitlerle uzun vadeli, öngörülebilir ilişkilerin sürdürülmesi etrafında şekillenir (Barrack 2017). Bu yaklaşım, Soğuk Savaş sonrası Amerikan dış politikasında giderek güç kazanan ve özellikle Körfez monarşileriyle ilişkilerde kurumsallaşan “istikrarcı realizm” geleneğinin geç dönem bir versiyonudur (Carnegie Endowment 2020). Burada istikrar, etik ya da demokratik bir hedef olmaktan çıkar; finansal ve jeopolitik risklerin minimize edilmesine yönelik teknik bir ölçüte dönüşür.
Barrack, 2016 sonrası Trump çevresinde şekillenen dış politika ekosisteminde, Orta Doğu’ya dair şu temel varsayımı sistematik biçimde savundu: Bölge, ideolojik dönüşüm projeleriyle yeniden inşa edilemez; ancak geleneksel iktidar yapılarıyla uyumlu, ekonomik teşvikler ve güvenlik garantileri üzerinden yönetilebilir (Barrack 2016; Reuters 2017). Bu varsayım, 1990’lardan itibaren Amerikan dış politikasına egemen olan liberal müdahaleciliğin iflasına verilmiş bir yanıttır (Foreign Affairs 2020). Barrack’ın çeşitli konuşmalarında ve yazılarında açıkça dile getirdiği üzere, Arap dünyasının “Batı tipi ulus-devlet” formuna zorlanması, siyasal bütünlük üretmekten çok, toplumsal parçalanmayı ve iktidar boşluklarını derinleştirmiştir (Brookings 2019). Bu nedenle siyaset, kurucu bir tahayyül olmaktan çıkar; krizleri yöneten, çatışmaları donduran ve düzeni idame ettiren bir yönetim tekniğine indirgenir.
Bu noktada Barrack, Samuel Huntington’ın kültürel farklılık vurgusunu hatırlatan, ancak onu açık bir çatışma teorisine dönüştürmeyen bir çizgide konumlanır (Huntington 1996; Foreign Policy 2019). Huntington’ın medeniyetler arasındaki gerilim fikrini kabul eder; fakat bu gerilimin bastırılabileceği ve yönetilebileceği varsayımını öne çıkarır. Barrack’a göre Orta Doğu’nun siyasal düzeni, yerel tarihsel süreklilikler, hanedan yapıları ve dini-meşruiyet ağları üzerinden okunmalıdır (MERIP 2020). Bu yapıların dış müdahalelerle tasfiye edilmesi, yalnızca daha kırılgan iktidar biçimleri üretir. Bu yaklaşım, 2003 Irak işgali sonrası Amerikan stratejik aklında ortaya çıkan büyük hayal kırıklığının, özellikle sermaye çevrelerinde aldığı biçimin açık bir yansımasıdır (Carnegie Endowment 2020).
Barrack’ın Körfez monarşileriyle kurduğu ilişki, yüzeyde diplomatik ya da ideolojik bir yakınlık izlenimi verse de, esas olarak küresel finansal mimariyle ilgilidir (Wall Street Journal 2018). Bu ilişki, gayrimenkul yatırımları, altyapı projeleri, egemen varlık fonları ve uzun vadeli sermaye ortaklıkları üzerinden örülmüş çok katmanlı bir karşılıklı bağımlılık yapısına dayanır. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi aktörler, Barrack’ın dünyasında yalnızca siyasal müttefikler değil; küresel kapitalizmin stratejik yatırımcılarıdır (Harvard Kennedy School 2021). Bu bağlar, Orta Doğu’yu Amerikan dış politikasında bir “kriz coğrafyası” olmaktan çıkararak, küresel sermaye dolaşımının kilit düğüm noktalarından biri hâline getirir. Siyasal istikrar, burada bir değer değil, sermayenin dolaşım hızını güvence altına alan bir koşuldur.
Bu bağlamda Barrack, Trump döneminde şekillenen ve İsrail ile Arap monarşileri arasında normalleşmeyi hedefleyen sürecin entelektüel ve pratik zeminine katkı sunan figürlerden biri olarak öne çıkar (Foreign Affairs 2021; Middle East Institute 2021). Abraham Anlaşmaları, Barrack’ın perspektifinde tarihsel bir barış anlatısı olarak değil; İran karşıtı güvenlik mimarisiyle, enerji, teknoloji ve finans yatırımlarını aynı çerçevede birleştiren işlemsel bir düzenleme olarak okunur (Barrack 2020). Barış, halkların rızasına ya da tarihsel adalet taleplerine dayanan bir süreç olmaktan çıkar; çıkarların dengelendiği bir güvenlik-ekonomi paketine dönüşür. Bu yaklaşım, Filistin meselesini merkeze alan klasik Arap siyasal söyleminin, bölgesel elitler açısından artık belirleyici bir siyasal referans olmaktan çıktığı varsayımına yaslanır (MERIP 2021).
Bu noktada Barrack’ın Orta Doğu siyaseti, eleştirel bir perspektiften bakıldığında, temsili siyaset yerine elitler arası uzlaşmayı, kamusal meşruiyet yerine finansal rasyonaliteyi, etik dış politika yerine risk yönetimini önceleyen bir çizgiye yerleşir (Brookings 2021). Siyasal karar alma süreçleri, halkların kolektif iradesinden çok, piyasa göstergeleri, kredi notları ve güvenlik endeksleri üzerinden şekillenir. Hannah Arendt’in siyasal olanı kamusal eylem ve çoğulluk alanı olarak tanımlayan yaklaşımıyla karşılaştırıldığında, Barrack’ın siyaseti neredeyse bütünüyle “idare etme sanatı”na indirgenmiş görünür (Arendt,2018). Siyaset artık kurucu bir alan olmaktan çıkar; yönetilebilirlik ve öngörülebilirlik kriterleriyle ölçülen teknik bir yönetişim faaliyetine dönüşür.
Barrack’ın Trump’a yakınlığı ve Orta Doğu’daki bazı aktörler adına “arka kapı diplomasisi” yürüttüğü iddiaları, bu figürün neden klasik diplomat kategorisine sığmadığını daha da görünür kılar (New York Times 2018; U.S. Department of Justice 2021). Burada söz konusu olan, devletin resmî temsilcisi olmadan devlet adına etki üretebilen, hukuki sınırları muğlak ama etkisi son derece güçlü bir siyasal-ekonomik aktördür. Bu tür figürler, modern diplomasinin giderek görünmezleşen ama belirleyici unsurlarıdır. Bu durum, Foucault’nun iktidarın merkezsizleşmesi ve ağlar üzerinden dolaşıma girmesi fikriyle birlikte düşünüldüğünde anlam kazanır (Foucault, 2021). Barrack, iktidarın artık sabit kurumlarda değil, ilişkisel ağlarda yoğunlaştığı bir dönemin simgesel figürlerinden biridir.
Bütün bu hatlar bir araya geldiğinde Tom Barrack’ın Orta Doğu politikası, ne klasik emperyal müdahalecilikle ne de normatif liberalizmle örtüşür. Bu politika, post-ideolojik bir dünyada sermaye, güvenlik ve otorite arasında kurulan yeni ve kırılgan bir denge arayışının somut bir ifadesidir (Brzezinski,2010). Bölge halklarının siyasal taleplerini sistematik biçimde arka plana iten, fakat küresel düzenin sürekliliğini önceleyen bu yaklaşım; Orta Doğu’nun geleceğini halkların iradesinden çok, elit uzlaşmaları ve piyasa rasyonaliteleri üzerinden şekillendiren bir siyasal tahayyül üretir. Barrack bu tahayyülün kuramsal mimarı olmaktan ziyade, onu dolaşıma sokan, işler kılan ve normalleştiren etkili bir taşıyıcıdır.
Kaynakça
Foreign Policy. “Trump’s Shadow Diplomats.” 2018.
Council on Foreign Relations. Informal Power Brokers in U.S. Foreign Policy. New York, 2020.
Security Dialogue. “Power, Networks and Informal Governance.” 2020.
Barrack, Tom. “Remarks to the Trump Campaign Middle East Advisory Circle.” Konuşma notları, 2016.
Brookings Institution. Post-Democratic Governance in the Middle East. Washington D.C., 2019.
Barrack, Tom. Reuters röportajı. “We Tried Exporting Democracy. What We Exported Instead Was Chaos.” 2017.
Carnegie Endowment for International Peace. Stability-First Doctrines in U.S. Middle East Policy. Washington D.C., 2020.
Foreign Affairs. “The End of Values-Based U.S. Foreign Policy?” 2020.
Huntington, Samuel P. Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması. Çev. Mehmet Turhan. İstanbul: Okuyan Us Yayınları, 2019.
Middle East Research and Information Project (MERIP). “Authoritarian Continuity in the Middle East.” 2020.
Wall Street Journal. “The Capital Flows Behind Trump’s Gulf Policy.” 2018.
Harvard Kennedy School. Global Capital and the Middle East. Cambridge, 2021.
Foreign Affairs. “The Real Logic of the Abraham Accords.” 2021.
Middle East Institute. Transactional Geopolitics and the Middle East. Washington D.C., 2021.
Barrack, Tom. CNBC röportajı. “Peace Is Built by Economics First.” 2020.
Hannah Arendt. İnsanlık Durumu. Çev. Bahadır Sina Şener. İstanbul: İletişim Yayınları, 2018.
Political Theory. “Politics as Administration: Hannah Arendt Revisited.” 2019.
New York Times. “Barrack as an Unofficial Intermediary Between Gulf Leaders and the Trump Administration.” 2018.
U.S. Department of Justice. United States v. Thomas J. Barrack, Indictment Summary. Washington D.C., 2021.
Michel Foucault. Özne ve İktidar: Seçme Yazılar 2. Çev. Işık Ergüden. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2021.
Zbigniew Brzezinski. Büyük Satranç Tahtası.Çev. Yelda Türedi. İstanbul: İnkilap Yayınları, 2010.

