Yazı şöyle başlıyordu:
“Amerikalılar farkında olsun ya da olmasın, Trump yönetimi Amerika Birleşik Devletleri’nde kapitalizmi kökten yeniden inşa etmeye çalışıyor.
Yeni model, özel sektör gelişimine izin verirken devlet mülkiyeti ve kontrolünü vurgulayan Çin modeline daha çok benziyor.”
Neden mi?
Yazı bunu da açıklıyordu:
“Yüzyıllık kanıtlar ve bir ömür boyu süren uygulamadan biliyoruz ki sağlıklı ekonomiler zenginlik üreten inovasyondan doğar.
Amerika’nın üç temel üzerine kurulu ekonomik sistemi – inovasyon, büyük bir pazar ve istikrarlı bir hukukun üstünlüğü – en büyük güçlerinden ve benzersiz avantajlarından biri olmuştur.”
Yazının anahtar kelimeleri, “İnovasyon… Büyük Bir Pazar… Ve istikrarlı bir hukukun üstünlüğü…”
Trump, ekonominin bu temel zeminini pekiştiriyor mu yoksa bu bacakları kısaltıyor mu?
“Amerika ekonomisi bir süredir genel olarak hissedilir bir ilerleme sağlamakta zorlanıyor; bu başarısızlık, özellikle daralan orta sınıf ve azalan fırsatlarda açıkça görülüyor.
Bu durum, hem soldan hem de sağdan gelen popülist çağrılarda yankı buluyor. Ancak Amerikan kapitalizmine olan güveni yeniden tesis etmenin yolu, onu Çin tarzı bir yaklaşım adına terk etmek değil.
Bu model, ilk baştaki başarı patlamasının ardından Çin’de başarısızlık belirtileri gösteriyor.
Başkan Trump tehlikeli bir şekilde onun hatalarını kopyalamaya yaklaşıyor.
Trump’ın son hamlelerinden üçüne bakalım.
İlk olarak, Haziran ayında yönetimi Nippon Steel ve US Steel’in birleşmesinde ‘altın hisse’ düzenlemesini zorlayarak hükümete önemli kararlar üzerinde veto hakkı sağladı; bu, doğrudan Pekin’in oyun kitabından alınmış bir araç.
İkincisi, geçen ay yönetim Intel’in yüzde 10 hissesini satın alarak Washington’ı, Kongre’nin halihazırda tahsis ettiği parayı kullanarak Amerika’nın en önemli teknoloji şirketlerinden birinde hissedar yaptı.
Üçüncüsü ise Trump, ayrıcalıklı şirketlere sadakat ve tavizler karşılığında muafiyetler tanıyarak, gümrük vergilerini siyasi kayırmacılık aracına dönüştürdü.
Bu adımlar bir araya geldiğinde, özel girişim ile devlet mülkiyeti arasındaki çizgiyi bulanıklaştırarak, rekabet disiplini ve piyasa odaklı inovasyonun yerine siyasi hesaplamaları koydu.”
Yazarlar, piyasa ve devlet müdahalesi ilişkisini de şöyle tartışmaktaydı:
“Elbette, piyasalara devlet müdahalesinin uygun olduğu zamanlar vardır.
Hükümet, altyapının inşasına yardımcı olur ve yeni teknolojilerin (bazen de tüm endüstrilerin) yaratılmasını destekleyen bilimi finanse eder.
İnternet ve Eyaletler arası Karayolları Sistemi, sayısız örnek arasında iki klasik örnektir.
2008 mali krizi ve Covid-19 pandemisi gibi ulusal acil durumlarda hükümetin ekonomiyi istikrara kavuşturmak ve kamu refahını korumak için ulusal bir müdahaleyi harekete geçirmede hayati bir rolü vardır.”
Piyasa ekonomisinde yapılmaması gereken nedir?
“Ancak hükümet müdahalesi, bir sektörü desteklemek, genel Ar-Ge faaliyetlerinde bulunmak veya altyapı inşa etmek için daha geniş bir program sunmak yerine, tek tek şirketleri hedef aldığında ekonomiye zarar verir.
Şeffaf kurallar uygulayan programlar rekabeti adil bir şekilde korurken, siyasi kayırmacılık rekabeti bozar.
Hükümet veya bir yetkili, kazananları ve kaybedenleri tek tek seçtiğinde, piyasaları zayıflatır ve içeriden erişimi ödüllendirir.
Şu anda olan tam olarak bu.
Ticaret Bakanı Howard Lutnick, Intel ve Nippon Steel’e ek olarak Washington’ın Lockheed Martin, Boeing ve Palantir gibi askeri yüklenicilere yatırım yapabileceğini öne sürdü.
Beyaz Saray, Nvidia ve AMD gibi çip üreticilerini, Çin’deki satışlardan elde edilen gelirin ve resmi mülkiyet olmadan hisselerin bir kısmını ABD hükümetine vermeleri için zorladı.
Bu hisselerin nasıl tutulacağı veya yönetileceği (örneğin, ne zaman satılacağına kimin karar vereceği) henüz belli değil.
Bu hamleler, özel sektör ile devlet arasındaki ilişkiyi kökten değiştiriyor.”
Bu noktada haliyle itirazlar da çoğalmaktaydı:
“MAGA koalisyonundaki liberteryenler ve geleneksel muhafazakarlar, yönetimin ekonomik özgürlükleri ihlal etmesine itiraz ederken, Senatör Bernie Sanders gibi sol görüşlü bazıları, yönetimin devlet mülkiyetine doğru attığı adımları alkışlayarak, Amerikalıların federal fon alan şirketlerden elde edilen kârlardan pay almayı hak ettiğini savundu.
Bunun mantıklı olabileceği durumlar kesinlikle mevcut:
Büyük Durgunluk’tan sonra bankalar kendilerini kurtaran Amerika Birleşik Devletleri’ne tazminat ödemeliydi.
Tesla, kuruluşunun en kritik döneminde 465 milyon dolar kredi aldığında, şirkette hisse sahibi olmak uygun bir getiri olurdu. Tesla krediyi erken ve faiziyle birlikte geri ödedi, ancak halk hiçbir zaman üstlendiği riskle orantılı bir tazminat alamadı.
Hükümet, bu tür düzenlemeleri en başından itibaren sistematik ve şeffaf bir şekilde tasarlamalı ve bunları sektörler arasında eşit olarak uygulamalıdır.
Örneğin, Tesla’yı (ve diğer otomobil üreticilerini) finanse eden federal girişim ve Intel ile diğer çip üreticilerini finanse eden CHIPS Yasası, tüm katılımcı şirketlere uygulanan vergi mükellefi tazminat mekanizmalarını içermeliydi. Bunun yerine, Trump yönetimi anlaşmaları keyfi ve geriye dönük olarak dağıtıyor veya dayatıyor.
Tehlike ortada: Hükümet gerçek bir krizi çözmek, vergi mükelleflerini korumak veya ülkenin stratejik önceliklerini ilerletmek için devreye girmiyor; piyasaları siyasi bağlantıları olan şirketler lehine çarpıtıyor ve inovasyonu engelliyor.
Başka bir deyişle: kayırmacı kapitalizm.”
Demokratik bir ülkede piyasa ekonomisinin kurallarını bozmak söz konusu olur mu?
Yazı devam ediyor:
“Otoriter rejimler büyük şirketlerle sınırlı kalmıyor. Devlet kontrolü kaçınılmaz olarak yeni kurulan şirketleri ve küçük işletmeleri de etkiliyor ve ekonominin özünü boşaltıyor.
Çin’i düşünün… 2018’de 51.000’den fazla girişim sermayeli yeni şirket kuruldu.
2023 yılına gelindiğinde bu sayının 1.202’ye düştüğü bildiriliyor .
(Çin hükümeti bu rakamlara itiraz ediyor.)
İnovasyonun yerini erişim, yaratıcılığın yerini ise uyumluluk aldı.
Otoriter ekonomiler böyle işler.
Başarı, insanların ihtiyaçlarını karşılayan ürünler geliştirmekten çok devletle bağ kurmaya bağlıdır.”
Devletle bağ kurmak her şeyin önüne geçtiyse zaten geçmiş olsun.
Yazarlar da tam bu noktada Trump’ı ağır eleştirmekte:
“Çin’de doğru yetkilileri tanımak, genellikle bir iş kurmanın ön koşuludur.
Aynı ‘öde ve oyna’ kültürü bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde de yaygınlaşıyor.
Ve belki de en tehlikelisi, Çin modelinin sadece kayırmacılığa değil, aynı zamanda korkuya da dayanmasıdır; hükümeti devirme veya parti elitleri tarafından göz ardı edilme korkusu.
2023’te, ortadan kaybolan Çinli işadamlarına ve yöneticilere dair haberler ortaya çıkmaya başladı.
Başkan Xi Jinping’in ‘istenmeyen ilgisine’ maruz kalma riski, risk alma isteğini yok ediyor.
Bu korkunun ABD’de de yaygınlaştığını görüyoruz; farklı sektörlerden şirket yetkilileri Trump’a boyun eğiyor veya onun ateş hattından uzak durmaya çalışıyor.”
“Bütün bunlara rağmen Amerikan modeli yenilenmeye muktedirdir.”
Neden mi?
Cevabı okuyalım:
“İnovasyonu teşvik ederek, girişimcileri güçlendirerek ve risk ile ödülün toplum genelinde adil bir şekilde paylaşılmasını sağlayarak uyum sağlayan bir sisteme ihtiyacımız var.
Amerika, pazarlar büyük, kurallar istikrarlı ve fırsatlar yalnızca en iyi siyasi bağlantılara sahip olanlara değil, risk almaya istekli olanlara açık olduğunda gelişir. Pratikte bu, hükümetin müdahaleci olmayan politikalar oluşturması, şirketlerin ise çalışanları ve toplumları için daha fazla sorumluluk alması gerektiği anlamına gelir. Ve bu ikisi, insanların ister işçi olarak emekleri ister yatırımcı olarak sermayeleri ister girişimci olarak inisiyatifleri yoluyla olsun, sahiplenme duygusu geliştirmeleri için daha fazla yol açmak üzere birlikte çalışmalıdır.
Trump, halkın ABD ekonomisine yönelik hoşnutsuzluğunu istismar ediyor, ancak devlet kapitalizmi, Çin’in durgunluğunun da gösterdiği gibi en güçlü sistemleri bile aşındırıyor.
Amerikan modelini terk etmek bizim için ciddi risk.”
Trump kendine göre “Yeni Amerika” kurmaya çalışmakta…
Ancak hem alt üst etmek istediği yargı hem kurumlar, hem de “demokrasi, hukuk ve piyasa ekonomisi” isteyenler tarafından ağır bir şekilde eleştiriliyor. Kısacası kurumlar ve kurallar direniyor.
The New York Times’de okuduğum ve Seth Levine ile Elizabeth MacBride tarafından yazılan yazı da piyasa ekonomisi adına direnmeyi ifade ediyor.
Amerika, otoriter, devletçi, egemenin oyun kurduğu Çin’leşen bir ABD istemiyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Çin Birleşik Devletleri gibi yönetilmesine ülke refahı adına itiraz ediyor.
Amerika’nın içinde yaşanan bu çatışmanın sonuçları herhalde bütün dünyayı da etkileyecek.